17 Ekim 2011 Pazartesi
Kitap Söyleşileri: Londralı Neva ile kitaplar üzerine.
Bu seferki kitap söyleşisinde en yakın ve en eski arkadaşlarımdan biri ile yapmaya karar verdim. Eminim siz de onu en az benim sevdiğim kadar seveceksiniz. Ama her şeyden önce birazcık onunla tanışma hikayemizden bahsetmek istiyorum. Gerçek fotoğraf koyma fikrine alışamıyorum, Neva aşağı yukarı yukarıdaki kıza benziyor ama o genelde bu kadar çok takı takmıyor (:
Yıllardan 1996. İzmir'de bir anaokulu. Bir kız var, elma gibi yanakları, poposuna kadar sarı saçları var. Elbiseleri hep pembe. En sevdiği şey boyama yapmak. En sevmediği, her sabah düzenli olarak serviste kusmak. Diğer kız, esmer, kısacık kıvır kıvır saçları var. En sevdiği çiçek toplamak. En sevmediği ısıran böcekler. Bir oyuncak. Kedi. Paylaşılamıyor. Önce sarışın ağlamaya başlıyor, sonra da esmer basıyor feryadı. Sonra yıllar geçiyor. Artık paylaşamadıkları tek şey, dostlukları.
Okuyan Kedi: Hello Neva, naber?
Neva: Çok resmisin, hayrola?
OK: An itibariyle ciddi bir röportajın baş kişisisin de ondan. Hazır mısın?
N: Hazırım!
OK: O zaman adettendir, kendini tanıtarak başla. Olur mu?
N: Tamam. Öncelikle herkese merhaba! Blogun bir okuyucusu olarak röportajda da yer almak pek hoş, darısı başınıza. Evet başlıyorum. Ben Neva. Londra'da yaşıyorum. Bir şirketin kurumsal iletişim bölümünde çalışıyorum. Antropoloji aslında mezun olduğum bölüm. Kendimi araştırmama vermeden önce biraz özel sektörde çalışmam gerekti çünkü araştırmam bununla ilgili. Bu kadar, sen sor ya böyle zormuş insanın kendini anlatması.
OK: İyi gidiyordun aslında. Neyse tamam. Şimdi genel olarak kitaplardan, okuma alışkanlıklarından bahsedelim istiyorum. Bana göre son derece sıradışı bir okur tipisin.
N: Neden sıradışıymışım?
OK: Burada soruları ben sorarım! Bence sıradışı çünkü takip etme, gerilere doğru iz sürme özelliğin var. Sen bahsetsene bundan biraz.
N: Evet orası öyle biraz. Okuduğum kitapta diyelim başka bir kitap ismi geçiyor, genelde hatta her zaman o kitabı da okurum. Resme bir bütün olarak bakmak hoşuma gidiyor sanırım. Bilmiyorum belki de antropoloji eğitimim yüzünden böyle oldum. Hep bir şeyleri birbiri ile bağlamayı istiyorum, bunun önüne geçemiyorum.
OK: Peki sana bir zararı var mı bu alışkanlığın? Okumanın zararlısı olmaz da, olumsuz bir yanı diyelim.
N: Açıkçası biraz fazla yoruluyorum bazen. Mesela çoğu insan eline bir kirap alır, amaç keyifli vakit geçirmektir. Ben de keyifli vakit geçiriyorum fakat farklı olarak kitabı elime almamla birlikte boş beyaz kağıtlar, post-itler, kalemler de beraberinde geliyor. Sanki her kitap olası bir araştırma konusu benim için. Ben mutluyum tabi böyle ama bazen işte bir metinde çok derinlere inip kaybolduğumu hissettiğim de oluyor.
OK: Ben aslında bu soruların yanıtını elbette biliyorum 15 senedir tanıdığım için ama okurlar da tanısın seni diye sorucam yine de hepsini (: Bu dediklerin üzerine sanki senin okuyacağın kitaplar hep çok dolu dolu olmalı gibi bir izlenim bıraktın. Mesela hiç mi sadece okumuş olmak için bir bestseller almıyorsun? Hep bir şeyler öğretmeli, ufkunu mu açmalı kitaplar?
N: Doğrudan evet dersem okurlar benden nefret eder sanırım ne didaktik bu kız diye (: Hem evet hem hayır. Sanırım farklı türden kitaplara farklı yaklaşıyorum. Yani mesela kitapçılardaki çok satan raflarındaki kitapların %95'i ile bir Çehov ya da Pavese kitabını bir tutulmasını beklemek mantıklı değil zaten. Yani ben bir kitaba başlarken az çok ne ile karşılaşacağımı biliyorum, bu yüzden büyük beklentilere boşu boşuna kapılmadığım için de hayal kırıklığına uğramıyorum, pek.
OK: Son derece açıklayıcı oldu bence. Peki şimdi konuyu değiştiriyorum. Bizim gibilerin, hatta bizim kuşağın bile diyebilirim sanırım artık, hele kitap sevenlerin sorunlarından biri de şu. Aslında o kadar büyük ve içinden çıkılmaz sorunların arasında buna sorun demek dahi naiflik oluyor ama olsun. Mesela sen de ben de evimizden uzaktayız. Kitaplıklarımız da bizimle beraber hareket halindeler ama elbette hepsi değil. Senin durumun daha da fena çünkü sen orada bir sürü kitap alıyorsun ama buraya getirmen zor oluyor. Sonra mesela ben bazen aniden sırf aklıma düştüğü için ya da bir yazı için bir kitaba bakmak istiyorum ama o kitapla aramda yüzlerce kilometre olunca bu mümkün olmuyor. Ne diyorsun bu duruma?
N: Kesinikle tam da senin dediğin gibi. Ülkeye döneceğim zaman bu kadar kitabı ne yapıcam diye şimdiden kara kara düşünmeye başladım bile. Göçebe hayatı sürdürünce insanın her yerde mini kitaplıkları oluşuyor. Bir de bence şu çok ilginç. Hani hayatınızın belirli bir döneminde sadece bir parfümü kullanırsınız, sonra parfüm değiştirirsiniz, e tabi hayatınızda da değişimler olur. Sonra ne zaman o eski kokuyu duysanız, o günleri en baştan yaşar gibi oursunuz. Aynı şey şarkılar için de geçerlidir. İşte bu mini kitaplıklara bakınca ben de aynı şeyi yaşıyorum. Bunalımlar içinde geçen ayların Sylvia Plath'ları, neşeli günlerin fantastik edebiyat örnekleri... Kişisel tarihlerimiz kitap seçimlerimizde, kitaplıklarımızda saklı bana kalırsa.
OK: Öyle kesinlikle. Londra'da yaşıyorsun, bu mükemmel bir şey olmalı. Geçen sene geldiğimde her şey mükemmeldi. Londra kitapçılarından bahsetsene biraz. Belki okurlarımızdan birinin yolu düşer, rehberleri ol şimdiden.
N: Londra'da yaşamak gerçekten güzel bir şey. Bu yaş için iyi ama 10 sene sonra hala burada olmak ister miyim, bimiyorum. Kitapçılara gelirsek, bu konuda tek kelimeyle cennet gibi bir şehir. Ben genelde pazarları sabah kahvaltı sonrasında çıkıyorum. Sırf vitrin baksam da yetiyor. Detaylı kitap alışverişleri için iş çıkışlarını tercih ediyorum. Bookmarks bu aralar en sık uğradıklarım arasında. Bir de bildiğin gibi bu aralar Cambridge'e çok sık gidiyorum, oradaki küçük ama sevimli kitapçılar da son derece iyi.
OK: Bu aralar neler okuyorsun? En son bıraktığımda Rus Edebiyatı içinde iyice kaybolmuştun.
N: Hala öyle. Şu an Elif Batuman'ın Ecinniler kitabını okuyorum. Batuman gerçekten çok başarılı ama nedense Türkiye'de yeteri kadar tanınmıyor.
OK: Bence de öyle. Bu soru da adetten oldu artık, şu an masanın üzerinde yer alan kitapları söyler misin?
N: Şu an öğle arasındayım. Yemeğim erken bitti, şimdi bir şeyler okuycam. Ecinniler evde, şimdi A.S. Byatt'ın A Biographer's Tale kitabı var. Evliya Çelebi ile karşılaşmak ayrı hoş oldu bu kitapta. Öneririm size de. Masamda da senin önerin üzerine aldığım Woolf'un Jacob's room var. Bir de bür sürü kalem, kağıt, iş araç gereçleri.
OK: Kitap alışverişlerininasıl yapıyorsun peki?
N: İnterneti çok zorunda kalmadıkça kullanmıyorum. Türkçe kitapları ise gelirken getiriyorum. Geri kalan her kitabı da elimle özene bezene seçiyorum.
OK: Peki sen kitap okurken nasıl bir ortamı tercih ediyorsun. Biraz Londra'nın o kasvetli havasından bahset bize. Sen seversin zaten öyle havaları, ben de...
N: Ah evet! Buranın havası suyu tam bana göre. Evimi çok seviyorum. Gördün sen de. Küçük ama sevimli. Sıcak bir yuva adeta (: En sevdiğim yeri de kocaman pencerenin içine yerleştirdiğim yastıklarım. Sessiz yerleri seviyorum ben sanırım. Bir de Geniş kolları olan, içine gömülebildiğim açık mavi koltuğum. Evet sessiz yerlerde çok dinlenerek okuyabiliyorum fakat kafelerde ya da açık havada da okumama engel olan bir şey yok. Hepsinin yeri ayrı.
OK: Mükemmel bir söyleşi oldu. Hatta devamını getirmeliyiz bence. Sorulacak bir sürü soru var daha! Çok teşekkürler tatlım.
N: Ne demek, her zaman. Görüşmek üzere!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Keyifli bir söyleşi olmuş,umarım devamı bir an önce gelir.
YanıtlaSilgerçekten çok keyif aldım, devamı da gelir umarım.
YanıtlaSilkeyifli söyleşi için teşekkürler..umarım en yakın zamanda diğerleri de gelir..
YanıtlaSilmerhaba bloğunuzu ve bu söyleşilerinizi beğendim. Bence her zaman en sevdikleri yazarları ve kitapları sormaya çalışın. bol kitaplı günler dilerim..
YanıtlaSil