27 Ağustos 2012 Pazartesi

Kitap Söyleşileri: Çiçek bahçesi, kızı Raşel ve kitaplar üzerine Veteriner Liz konuştu.


Merhaba herkese. Bugünkü kitap röportajımızın kahramanı, ailemizin hayvanlarının veterineri Liz. Elbette ona kendini tanıttıracağım ancak öncesinde ben biraz ondan bahsetmek istiyorum.

Liz 32 yaşında. Biz onu 13 sene önce ailenin ikinci çocuğu Siyam kedimizi sahiplenince tanıdık. Liz o zamanlar 19 yaşında, genç bir veteriner adayı, bizim gittiğimiz veterinerin asistanıydı. Sonra büyüdü, aynı klinikte veteriner oldu, bizimse arkadaşımız. O aynı zamanda iyi bir okur. Sizlere de ilham kaynağı olacağını düşündüğüm kimi değişik alışkanlıkları var kitaplara dair. Bir de evinde epey güzel bir kitap odası var. Bu konuyu da masaya yatıralım bence. Lafı daha da uzatmadan, ve karşınızda Liz.


Okuyan Kedi: Merhaba Liz. Nasılsın?

Liz: İyiyim tatlım, sen nasılsın? Haha böyle de amma komik oldu.

OK: Evet biraz öyle ama birkaç sorudan sonra alışırsın. Daha önce hep öyle oldu. İyiyim ben de sağol. Bu arada şeftalili muhallebi çok güzel olmuş, bu içecek de öyle. Ne var bunun içinde? Meyve suyu gibi bir şey sanki.

Liz: Afiyet olsun. Muhallebinin içinde şeftali ve sakız var. İçtiğinse meyve suyu değil, soğuk şerbet. İçinde de limon, karanfil ve kara dut var. Anneannemden kalma bir tarif. Herkes beğeniyor.

OK: Epey ilginç tatlar ama bir araya gelince çok güzel olmuş. Bugün buraya gelmemin tek sebebi bu röportaj olmasa da onu da aradan çıkaralım bence. Esasında sadece seni ziyaret etmek istedim bir de haftalardır anlattığın çiçek bahçeni ve minik Raşel'i görmekti amacım. Ama dediğin kadar varmış, mükemmel olmuş bu çicekler! Raşel de çok komik.

Liz: Teşekkürler, epey uğraştım bahçeyler. Gittiğim her yerden minik saksılarda beğendiklerimi aldım, toprağa aktarılabilenleri bahçeye diktim, daha minik olanlar saksılarda kaldılar. Bu çiçekler için hırsızlık bile yaptığım oldu, eğer komşu bahçelerin çiçeklerinden minik bir dal almayı hırsızlık sayıyorsak.

OK: Sonunda böyle bir bahçem olacaksa ben de yapardım sanırım o hırsızlığı. Peki zorlukları var mı bahçe bakımının? Bir de senin köpeğin Domdom pek uslu sayılmaz. Kediler desen, bizim evden deneyimlediğim kadarıyla her türlü bitkiyi kemirip kumları eşelemekte birebirler.

Liz: Evet esasında epey zorlandık başlarda. Domdom toprağa yatıp yuvarlanmayı sever. Kedilerimiz Tostos ve Mırmiç de sürekli birbirlerini kovaladıklarından, her yeri talan ediyorlar ancak birkaç uyarıdan sonra akıllandılar sanırım. Şimdi oraya pek uğramıyorlar. Hayvanlar sandığımızdan çok daha akıllılar.

OK: İyi bari. Çiçek bahçen, Domdom, Tostos ve Mırmiç bir yana, sen bir de dünyanın en nonik bebeğine sahipsin. Raşel’in keyfi nasıl bu aralar?

Liz: Haha teşekkürler. Raşel büyüyor. 2 yaşına girdi geçen ay. Saçları uzadı, artık kimse onu erkek bebek sanmıyor. Bu yüzden çok seviniyorum, hep de pembe giydiriyorum. Hatta geçenlerde bir arkadaşım hediye olarak bir elbise getirmiş Raşel’e. Bir çilek kostümü. Ama öyle detaylı hazırlanmış ki, bebeğin vücudu çilek şeklinde, kafasına da yeşil kumaştan çileğin sapını dikmişler şapka olarak. Giydirdik, bütün gün de evde minik bir çilek oradan oraya yuvarlandı. Saatlerce güldük. Onun haricinde bildiğin gibi pek huysuz bir bebek değil. Ben de yakında kliniğe geri döneceğim zaten.

OK: Raşel’in doğumuyla ara vermiştin, kesin özlemişsindir o curcunayı.

Liz: Özlemez miyim? Evdeki kediyle köpekle avunuyorum iki yıldır.

OK: Peki. Benim aklımda sana sorular soracağım üç konu var. Birincisi okuma alışkanlığın, ikincisi evinizdeki kitap odası ve son olarak da Raşel ve kitaplar. İstersen birincisiyle başlayalım.

Liz: Tamam, başlayalım.

OK: Senin iyi bir okuyucu olduğunu, hatta klinikte öğle molalarında, gece nöbetlerinde kısacası her boş vakitte eline bir kitap aldığın bilinir. Diyebilir miyiz ki, kitap okumak senin için bir zevk olmanın yanısıra aynı zamanda dinlendirici özelliğe de sahip?

Liz: Öyle diyebiliriz bence. Ama şunu da eklemek lazım, farklı durumlar için farklı kitaplar seçiyorum. Mesela diyelim yoğun bir klinik gününün ortasında birazcık ara vermişim ve bir şeyler atıştırmak üzereyim, kalkıp da elime zor okunan bir kitap, mesela bir Rus klasiği almıyorum. O an kafamı çok da meşgul etmeycek, kolay okunan bir şeyler seçiyorum. Mesela senin de elinde gördüm geçenlerde, Harry Potter serisi bu gibi durumlar için son derece uygun. Ya da Agatha Christie kitapları, belki Sherlock Holmes. Hal böyle olunca da o an elimde olan kitap beni ne sıkıyor ne de yoruyor.

OK: Çok mantıklı esasında. Peki biraz gerilere dönecek olursak, okuma alışkanlığını edinmende etkili olan şeyler nelerdi? Bir aile üyesi mi, yoksa çok sevdiğin bir kitap serisi mi? Ya da başka herhangi bir şey...

Liz: Aileme bakacak olursam küçüklüğümde herkes çok yoğun çalışıyordu ve akşam eve geldiklerinde sadece yemek yiyip benimle biraz ilgilenmeye vakitleri oluyordu. Bu yüzden onların çok sıkı okurlar olduklarını söyleyemem. Ancak bildiğin gibi ben Londra’da doğdum ve yerel kütüphaneler açısından epey şanslıydım. Okul çıkışlarında, haftasonlarında hep bu kütüphanelere giderdim. Ödev yapar, kitap okurdum. Kitaplardan çok, okuma ve çalışma mekanı olarak kütüphanelerin beni etkilediğini söyleyebilirim.

OK: Epey şanslı bir çocukmuşsun sen o zaman. Peki bu aralar neler okuyorsun? Ne zaman okuyorsun?

Liz: Bildiğin gibi Raşel doğduğundan beri evdeyim. Hamilelik süresince de çok yoğun çalışmadım. Yani iki buçuk yıla yakın süredir kendime ve aileme vakit ayırabiliyorum. Ancak senin ve bu röportajı okuyacak olanların da tahmin edebileceği üzere, yeni doğmuş bir bebekle ilgilenmek, evi buna göre ayarlamak tam zamanlı bir işte çalışmaktan pek de farklı değil her ne kadar eşim Danyel bana çok yardımcı olmuş olsa da. Hamileliğim boyunca her anne adayı gibi ben de bebek bakımı ve gelişimine dair kitaplar okudum. Epey faydalı olduklarını da söyleyebilirim. Doğumdan sonra ise Raşel’i uyuttuktan ve ev işlerini hallettikten sonra okumaya vaktim oldu, bir de geceleri uyumadan önce. Son dönem Fransız kısa öykücülerini epey severek takip ediyorum. Bir de Sabahattin Ali elbette. Okumadığım kitabı kalmadı diyebilirim. Son 10 senedir, senin de bildiğin gibi bir yazar seçip onun tüm eserlerini okuyorum. Yorucu ve zaman zaman sıkıcı da olsa, böylesine bir okuma biçimi hoşuma gidiyor.

OK: Evet bunu biliyorum. Esasında biraz da bundan bahsetmek istiyorum. Hatırladığım kadarıyla öncelikle bir yazar seçiyorsun, sonra bu yazarın bir biyografisini okuyorsun. Sonra eserleri okunuyor en son yine bir biyografisini daha okuyorsun. Çok enteresan.

Liz: Evet duyanlar biraz garipsiyor ancak ben epey hoşnutum bu durumdan. İlk önce biyografiyi okumak bana yazarı tanıtıyor, eserlerinden bihaber şekilde. Sonra eserlerini okuyorum, bu okumalar esnasında biyografiden aklımda kalanlar oluyor ve paralel bir okuma yapıyorum. Eserler bittikten sonra ise bir biyografi daha okuyorum, o zaman tüm taşlar yerine oturmuş gibi hissediyorum. Tabii bir yazarın tüm eserlerini okumak epey zorlu bir iş. Ben de bu taktiği her yazara uygulayamıyorum, çok sayıda eser vermiş yazarlar için de aklımda bir sayı belirliyorum, mesela diyorum ki ben şu yazarın beş kitabını okuyacağım. Aynı şekilde epey keyifli oluyor, denemek isteyenlere kesinlikle öneririm.

OK: Peki bu okuma yöntemini bugüne kadar hangi yazarlarla denedin?

Liz: Hepsini hatırlamıyorum şimdi ama son birkaç senedekiler aklıma geliyor. Salinger ile denedim bu yöntemi, Milan Kundera var bir de. Çehov’un çok fazla öyküsünü okudum, ama tamamladığımı söyleyemem. Sevgi Soysal, Tezer Özlü’nün yazdığı her şeyi okudum. Çeşitli bilimkurgu ve fantastik edebiyat serilerini de tamamladım. Aklıma gelmedi başka... Biraz daha düşüneyim... Ay aklıma gelmedi. Bu aralar da Latin Amerika Edebiyatı epey ilgimi çekiyor. Bir yazar seçip başlarım belki.

OK: Cortazar iyi olabilir. Peki biraz da kitap odanızdan bahsedelim. Bahçe içinde pek sevimli bir evin var. Bahsi geçen çiçek bahçene bakan, büyük pencereli bu kitap odası fikri nasıl çıktı? Neler yaptınız?

Liz: Eşim de en az benim kadar kitap düşkünü. Onun biraz da işi bu olduğundan dolayı (kendisi akademisyen) birkaç sene önce artık evimizde kitaplar her yeri ele geçirmişti, hiçbir yere sığdıramıyorduk. Hal böyle olunca zaten boş duran bir odamızı kitap odası yapmaya karar verdik. Önce duvar kağıtlarını yeniledik, pastel tonlarda boyuna çizgili bir tane seçtik. Sonra yerden tavana kadar krem rengi klasik kitaplıklarla kapladık iki duvarı. Bir tane çalışma masası, bir ikili bir tane de tekli pofuduk açık sarı koltuk koyduk. Böylece kitap odamız tamamlanmış oldu. Büyük pencerelerin içlerine de oturma yerleri yaptırdık, artık kitabını alan bu odaya geliyor.

OK: Evet, çok güzel olmuş. Peki Raşel’in kitaplarla arası nasıl? Daha çok küçük ama sizi kitap okurken görünce nasıl tepki veriyor?

Liz: Epey meraklı aslında Raşel. Bu yüzden ona da yaşına uygun minik kitaplar alıyoruz, zaten boyama yapmaya da bayılıyor. Biz kitap okurken uykusu varsa yanımıza kıvrılıp uyuyor. Eğer enerjikse o da kendi oyuncaklarını alıp yanımızda oyun oynuyor zaten bir süre sonra da uyuyakalıyor. Raşel’i uyuturken, doğduğundan beri bir şeyler okuyoruz. Elbette her şeyi anladığını söyleyemeyiz ama bu okumaların onda alışkanlık olarak kalacağını düşünüyoruz.

OK: Çok iyi bir fikir aslında. Bu röportaj için de çok teşekkür ederim. Eminim keyifle okunacaktır.

Liz: Umarım. Herkese selamlar.

3 yorum:

  1. Zevkle okunan bir röportaj olmuş, keşke o kitap odasını da görebilseydik. :)

    YanıtlaSil
  2. Daha önce de sanırım yeğeninle röportaj yapmıştın.Geçenlerde aklıma geldi.Çok güzeldi.
    Tekrar başlamakla iyi yapmışsın.Yine harika olmuş.
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Kitap odası süpermiş keşke resimlerini de çekip buraya koysan tam olacakmış...

    YanıtlaSil