anket etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anket etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Okuyan Kedi Hakkında.


Ad: C.
Boy: 1.75
Kilo: 57
Doğum yeri: İzmir
Doğum tarihi: 1990
Kardeş: yok
Evcil hayvan: 13 yaşında siyam kedisi (Siyami), 4 aylık pembe burunlu sokak kedisi (Ayı)
Sevdiğim renkler: lacivert, kahverengi, bordo
Sevdiğim filmler: White Ribbon, Garden State, Jumanji... (aklıma gelmedi)
Sevdiğim gruplar/şarkıcılar: Aimee Mann, Eels, Kings of Convenience, Sia, Jem, Rosi Golan
Sevdiğim şehirler: Moskova, İstanbul, İzmir, Barcelona, Malaga, Atina
Sevdiğim yemekler: patates kızartması, fırında tavuk-patates, patlıcan kızartması, ekşili bamya, arpacık çorbası
Sevdiğim tatlılar: kalburabastı, elmalı-tarçınlı turta, lokma, krem şokola, çilekli pasta
Sevdiğim içecekler: limonata, kola (maalesef), şeftalili ice tea, şeftalili soda, gazoz
Sevdiğim meyveler: şeftali, erik
Sevdiğim kokular: incir ağacı kokusu, yasemin
Fobiler: Yükseklik
En çok giydiğim şeyler: şort, iki beden büyük t-shirtler, oduncu gömleği
Ayakkabı tercihi: converse, camper
Saat: Swatch, açık kahverengi deri kayışlı
En sevdiğim aksesuvar: çanta, kolye
En çok gittiğim yerler: Ara Cafe, Karga, La Boga
Nerede yaşamak isterim: Moskova
Nereyi görmek isterim: Latin Amerika
Büyüyünce ne olmak isterdim: Arkeolog
Ne oldum: Siyaset Bilimci

*Fark ettiyseniz, sevdiğim kitap ve yazarlara dair bir şey yazmadım. Arayış hala devam ediyor. 

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Girl Novels kavramına eleştirel bir bakış



Daha önceki bir yazımda bahsettiğim üzere Euphoric’in başlattığı bir proje var. Yazıyı okumak isteyenler tık. İşte orada hangi kavramdan bahsediliyor? Girl Novels’dan. Peki nedir Girl Novels? Twitter’da bu etkinliği duyurunca, Twitter dostlarımdan neslihan proje fikrini sevmesine rağmen böylesine bir sınıflandırmayı itici bulduğunu belirtti. Hatta aramızda geçen konuşmayı  direkt copy-paste edeyim (birazcık ispiyonlamak gibi oldu ama olsun).

Okuyan Kedi: "Haydi Kızlar Projeye: 50 Classic Girl Novels" Proje vaaar! Detaylar içinfunstuffandlovelythings.blogspot.com/2012/06/haydi-… ve 
Neslihan: girl novel diye bir sınıflandırma rahatsız edici ama proje güzel ki!
Okuyan Kedi: label rahatsız edici gelmedi.ciddi kategori olarak algılamadım gibi.PridePrejudice deyince mesela aklıma girl novel geliyor(:
Neslihan: Jane Austen hadi neyse de bi Ernest Hemingway romanını kız romanı diye tabir etmek zor geldi bana:) ya da Proust, Salinger...
Okuyan Kedi: e ben o zaman bunu anket sorusu yapayım blogda (: "Girl Novels" sınıflandırması/kategorisi hakkında ne düşünüyorsunuz?"
Neslihan: yap bakalım benim gibi düşünenler çok muymuş merak ettim:) katılırım projeye hatta ilk kitabım da 'The Great Gatsby' olsun!

Konuşma böyle gelişti, ben de sizle sormak istiyorum, böylesine bir sınıflandırma sizce nasıl bir sınıflandırma? Naif ve zararsız mı? Cinsiyetçi mi? Çok mu genel yoksa çok mu kısıtlayıcı? Anket sayfanın sağ tarafında bir yerlerde. Katılırsanız sevinirim.

Bahsettiğim liste de şuydu, kitaplara bakıp yorum yapmak daha iyi olur herhalde.


1 Temmuz 2012 Pazar

23. Mini Anket Sonuçlandı!


Anket sonuçlanalı epey oldu da ben yine anca yazısını yazıyorum. Bu geç yazmalar da adetten artık. Her neyse, lafı uzatmadan geçelim sonuçlara. Ama öncelikle anket sorusunun yaratıcısı, Engin Türkgeldi’ye teşekkürler (:

Ankete 47 kişi katılmış. Soru şuydu: Başladığınız bir kitabın ilk 30 sayfasında sıkılırsanız ne yaparsınız?

Bırakırım diyenler, 5 kişi
Okumaya devam ederim diyenler, 14 kişi
Daha sonra okumak üzere ertelerim diyenler, 16 kişi
Ne olursa olsun bitiririm diyenler, 12 kişi

Geçen yıl bu zamanlarda sanırım buna benzer bir anket sorusu yine vardı. Ben o zaman kesinlikle devam ederim okumaya, hayatta bir köşeye bırakamam o kitabı demiştim diye hatırlıyorum. İnsanlar değişir, çocuklar büyür, kediler miyavlar. Ben de son bir yılda, birçok konuda çeşit çeşit, şekil şekil değiştim. Kitap okuma alışkanlıklarımda da değişimler var. Artık eskisi kadar inatçı değilim sanırım. Son aylarda epey yeni tür, yazar denedim ve hiç sevmediklerim oldu. Belki bir süreçtir. Bir süre sonra tekrar elime almak, okumak isterim. Bu nedenle bir kenara kaldırdım ben bu kitapları.

Bu bir kenara kaldırma işi tamam da, o kitaplar zaman içinde nasıl kaldırıldıkları yerlerden geri iniyorlar? Orada unutulmalarını engelleyen ne? Açıkçası bende işler şöyle gelişiyor. X kitabını aldım, okumaya başladım, bazen başlarda, ortalarda, bazen de sona yakın, sevmediğime karar verdim/sıkıldım, kaldırıyorum bir kenara. Sonra bir yerde kitap üzerine bir yazı okuyorum, belki de yazar ile bir söyleşi, ya da birilerinden bir şey duyuyorum. O zaman kaldırdığım yerden indirip, bu sefer başka bir gözle tekrar okumaya başlıyorum. Böylece ne canım boş yere sıkılmış oluyor ne de yarım yarım kitaplar kıyıda köşede unutuluyor.

Son olarak, sözlerimi şöyle bitirmek istiyorum. Kitap okumak keyif işi değil de ne? Okuduğunuz şeyden keyif almıyorsanız, eğlenceden çok yapmanız/tamamlamanız gereken bir iş/yük gibi geliyorsa, neden inat edesiniz ki o kitapta? There’s always a bigger fish.

(:

31 Mayıs 2012 Perşembe

22. Mini anket sonuçlandı.

Anket biteli çok oldu ama yazısı anca yazılıyor. Her neyse, hiç yazılmamasından iyidir. Soru son derece basitti, bakalım katılımcılar ne demiş?
Ankete 68 kişi katılmış
60 kişi “hayır”, 8 kişi de “evet” demiş.
Kitapçılarda gezinirken her zaman çocuk kitapları bölümüne de bir uğrarım, kitapları açıp içlerini karıştırmasam da en azından bir kapaklara, isimlere ve yazarlara göz atarım. Ve sonra derim ki, vay be demek ki, ben de benim zamanımda böyle güzel şeyler yoktu diyecek yaşa gelmişim. Gerçekten de öyle ama. Güzel ve şanslı bir çocukluk geçirdim, bol bol kitap alındı bana. Ama sanki hem çeşit azdı hem de var olanlar tam da istediğim gibi şeyler değillerdi.
Küçükken, ki bu artık yıllar öncesi demek oluyor, en çok Gülten Dayıoğlu ve Thomas Brezina kitapları okudum sanırım. Bir de okulun devasa bir kütüphanesi vardı ve oradan çeşit çeşit İngilizce kitap alıyordum. Baby-Sitters Club, R.L. Stine’ın korkunç kitapları, Goosebumps... Bu heyecanlı ve ilgimi çeken kitaplar olmasaydı ne okumayı ne İngilizceyi bu kadar sevebilirdim. Bu açıdan şanslıydım.
Şimdiki çocuklar ne yapıyorlar peki? Popolarının üstüne oturabilmeye başladıkları andan itibaren bilgisayar, ipad, iphone ve bilimum elektronik aleti kullanabildiklerini biliyoruz artık. Peki kitaplar? Şimdi bu çocuklar böylesine ilerlemiş bir teknolojinin içine doğmuş olmalarından dolayı hiç mi Çocuk Kalbi, Pal Sokağı Çocukları ya da Küçük Prens okumayacaklar? Hiç mi birbirleriyle kitap değiş tokuş etmeyecekler? Bu kaygı ve üzüntümün sebebinin inanın pedagojik ya da entellektüel bir tabanı yok. Ben sadece yeni neslin de bu zevkleri tatmalarını isterim sanırım.
Anketin sonuçlarından da anlaşıldığı üzere durum pek de iç açıcı değil. Hayıflanmak yerine sanırım okumayı bir ödev ya da zorunluluktan yapılan bir iş gibi görmemelerini, keyifli bir eylem olarak algılamalarına yardımcı olmak çocukların.
Ya da bir kaçış noktası olarak diyebiliriz ki, herkesin hür iradesi değil mi? İster 10 yaşında olsun ister 40. Bırakınız yapsınlar...
Ama yine de yapmasınlar bence. Sevsin çocuklar okumayı. Okumaktan zarar gelmez.

29 Mart 2012 Perşembe

21. mini anket sonuçlandı.

Bir anket daha biteli uzun zaman oldu ama ben anca yazısını yazabiliyorum Bu hafta korkunçtu. Aslında hala da devam ediyor, henüz geçmiş zaman ekleri kullanmaya hakkım yok sanırım. Pazartesi bir sunum ve sunum yazısı hazırlayarak başladım haftaya, Salı günü ise Hannah Arendt’in ünlü The Origins of Totalitarianism adlı kitabı için bir yazı yazdım, güzel de oldu. Çarşamba günü ise Sivil Toplum ve Din konulu bir başka sunumum vardı. Yazısını da yazmak lazımdı ama yazamadım, ek süre istedim, verildi. Bugüne bir şey yok. Tabi dört saatlik asistanlığı bir şeyden saymıyorsak. Yarına yine okunması gereken bin tane şey var. Bir de tüm bunlar olurken erkek arkadaşım hep yanımdaydı, çünkü bu Cumartesi ben İzmir’e dönüyorum tatil için ve bir süre görüşemeyeceğiz. Falan filan. Kısacası bu hafta çok yoğundu, güneş açmamış olsa hiç çekilmezdi.

Gelelim anket sorusuna.
“Sizce kitap hırsızlığının diper hırsızlıklardan farkı var mı?”
Evet, var diyenler: 14 kişi
Hayır, yok diyenler: 34 kişi

Bu konu benim kafamı ara ara kurcalar aslında. Hırsızlık genel olarak beni geren bir durum. Günlük ve sıradan ve kronik paranoyalarıma zaman zaman aklıma dükkanlardan çıkarken ya yanlışlıkla bir şey çantamın içine düştüyse, ya bakarken dalgınlıkla cebime attıysam gibi fikirler düşer. Alarmlı kapılardan çıkarkan içim içimi yer. Ötmem elbette, çünkü eşyalar cansızdır ve kendiliklerinden çantaların içine doğru hareket edemezler. Her neyse, galiba hırsız olma şeysi bana korkunç geliyor. Hayatımda bir kez bir şey çaldım. Üçüncü sınıftaydım. Sınıfta kaybolan eşyaların konduğu bir kutu vardı. O zaman pek ünlü olan renkli kalemler vardı. Bir kalemin içinde karışık renklerin olduğu bir şey. Anlatamadım, neyse. İşte onu çalmıştım sonra da eve gelip kıyafet dolabına saklamıştım. Annem bulunca da kızmıştı birazcık, bir daha sakın yapma demişti. Ben de bir daha bir şey çalmadım ondan sonra. O vicdan azabı beni korkutuyor galiba, ya da eskilerden kalma şu yakalanma korkusu. Çevremden duydum ama bir sürü hırsızlık hikayesi. Küçük zararsız şeyler, bazen de büyükleri. Bilmiyorum, bana göre işler değil galiba bunlar.

Kitap hırsızlığına gelince (bu arada favori kitaplarımdan biri olan Kitap Hırsızı geldi aklıma, Markus Zusak’ın kitabı), o apayrı bir konu galiba. Evet kitaplar pahalı. Evet ebn de dünyadaki tüm kitaplar benim olsun istiyorum. Evet ben de maaşlı bir çalışanım. Evet benim de bazen param çok çabuk bitiyor, mesela erkek arkadaşımla tatile çıkma planımız butik otellerin garip pahalılığı sebebiyle sürekli erteleniyor falan filan... Sanırım benim kitap da çalamamamın birkaç sebebi var. Öncelikle hep aynı yerden kitap alıyorum, artık beni çok çok tanıyorlar ve bu insanlardan bir şey çalmam çok korkunç olur. İkincisi, kitaplar büyük şeyler bence. Çalsam nereme koyabilirim ki? Of çok gergin iş. Yok ben yine az yemek, çok kitap taktiğime devam edeyim en iyisi.

Peki kitap hırsızlığının diğer hırsızlıklardan fark ı var mı? Diğer bir deyişle, çalınan şeyin kitap olması eylemin niteliğini değiştirir mi? Değiştirmeye yeter mi? Bana kalırsa, eylem aynı eylem. Çalıyorsun işte. Ama çaldığın şey suçu belki biraz azaltır. Bilmiyorum belki de azaltmaz. Ben çok net bir cevap veremiyorum sanırım bu soruya.
Son olarak yetkililere şöyle seslenmek istiyorum, kitap fiyatlarını düşürün, lütfen!

31 Ocak 2012 Salı

20. Mini anket sonuçlandı.

Her ne kadar hem yılbaşının hem de anketin üzerinden epey bir üsre geçmiş olsa da bu yazıyı yazmalıyım. Soruyu bu sefer gerçekten hatırlamamız gerekiyor sanırım.


"Size gelen yılbaşı hediyeleri arasında kitap var mıydı?"


Ankete 47 kişi katılmış, 30 kişi yoktu, 17 kişi de vardı demiş.
Ben hiç duyuramadım sanırım bu sefer, katılımcı sayısının düşüklüğünü buna bağlıyorum. Ancak sonuçlar beni epey şaşırttı açıkçası.


Öncelikle şöyle bir şey var, artık insanlar birbirlerine çok fazla hediye almıyorlar sanki. Siz ne düşünüyorsunuz? Hayat pahalı vs. Tüm bu ekonomik sebeplere bağlamanın yanı sıra, hediye almak için vaktimiz de mi kalmadı acaba artık? 


Ben bu sene sadece 1 kişiden hediye aldım. O da kitaptı. Beni mutlu etmeye yetti mi? Yetti. Hem de fazlasıyla. 


Kitaplar güzel hediyeler. Ancak hediye aldığınız kişinin ne tür şeyler okumaktan hoşlandığını, tabi en başta okumayı sevip sevmediğinden emin olmanız gerekiyor. Sonrasında eğer güzel de bir seçim yaparsanız, çok iyi. Çünkü şöyle bir şey var bence, bana ne zaman biri kitap hediye etse, hediye eden kişiyi dahil edip okuyorum o kitabı. Garip ama gerçek. Yani okuma eylemi kitap ve benim dahil olduğum bir şeyden çıkıp üçüncüyü de yaratıyor. Bu yüzden seviyorum kitap hediye etmeyi ve bana edilmesini.


Şu hediye alma/almama mevzusuna geri dönemk istiyorum. Mesela benim çevremde neredeyse kimse kimseye hediye almadı. Çünkü çok yoğun bir dönemdi, herkesin acelesi, telaşı vardı. Yılbaşını bile kutladık mı emin değilim. Bir de hani şey tipi insanlar var ki Sevgililer Günü konusunda ben de bu insanlardan birine dönüşüyorumi ben çok marjinalim, hediye falan almam, zaten bunlar hep kapitalist düzenin bize dayattıkları bla bla bla... Öyle ya da değil. Ben hediye paketi açmayı seviyorum. Birilerinin beni önemsemesini seviyorum. Birilerini önemsemeyi seviyorum. Kısmet bundan sonraki yılbaşlarına.

26 Aralık 2011 Pazartesi

19. mini anket sonuçlandı!

Bir anket daha bitti. E zaten yıl da bitiyor. Az kaldı. Gelelim son anketimize. Katılım yüne epey yüksekti bence, herkese çok teşekkürler öncelikle. Bu arada ben artık yaratıcı anket soruları üretemiyorum galiba. Yorum olarak sizin aklınıza gelen bir şey olursa yazarsanız çok sevinirim (:


Anket sorumuz şöyleydi: 2011'de istediğiniz/hedeflediğiniz kadar çok kitap okuyabildiniz mi? 
71 kişi cevap vermiş! 
13 kişi evet
58 kişi de hayır demiş !!!


Biliyorum. Bu soruyla kanayan bir yaraya parmak bastım, kiminizin de yarasını deştim, hatta o yaralara tuz bile basmış olabilirim. Ama kabul edelim. Hiçbir zaman istediğimiz kadar çok kitap okuyamayacağız, istediğimiz kadar spor yapamayacağız, uyku saatlerimiz hiçbir zaman çok da düzenli olmayacak, dişlerimizi fırçalamadan, makyajımızı silmeden uyuduğumuz geceler olacak. Önce buna bir netlik getirmek isterim. Burada biz bizeyiz. Ne birbirimizi kandıralım, ne de rol yapalım.


Tabi bu aslında çok göreceli bir soru. Kimimiz yılda 100 kitabı hedefler kimimiz ise 20 okusam kardır der. Ya da 10. Bu çok değişkenli bir denklem aslında. Çalışma şartlarımız, uyku düzenimiz, yaşımız, gelirimiz, sorumluluklarımız... Sırf bizim isteğimiz daha doğrusu iyi niyetli, naif emellerimize bağlı değil.


Ben hayır cevabı verenlerdenim. Bu soruya her zaman hayır cevabı vereceğim. Çünkü sonu olmayan bir şey okumak. 100 tane okursunuz, 101 tane okuyabilirdim o aptal filmi izlemeseydim dersiniz. 200 tane okursunuz, saçma diziye ömrüme adamasam 210 olurdu sayı dersiniz. Sayıları attım kafadan elbette. Ben saymadım açıkçası bu sene kaç kitap okudum. Ama okul için okuduklarımı da sayınca epey bir şey okumuş gibi görünüyorum. 


Evet diyenleri çok çok tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Yeni seneye girerken iyi bir motivasyon kaynağı bence bu evet cevabı.


Bazen bana mailler geliyor, çok fazla kitap okuyamıyorum bir türlü, ne yapmamı önerirsin diye? Öncelikle kitap okuma uzmanı gibi hissettirdiğiniz için bana bazı bazı kendimi, çok müteşekkirim. Ben genelde ufak bir tavsiye variyorum. Birkaç tane daha doğrusu. Öncelikle uyumadan önce bir şeyler okumayı alışkanlık haline getirebilirsiniz. Bir yerden sonra 10-15 sayfa okumadan uyuyamaz olacaksınız ve kitabınızı okuduktan sonra pek tatlı bir uyku sizi bekliyor olacak. Diğer bir önerim ise bir blog ya da defter sahibi olmak. Okuduklarınız hakkında fikirlerinizi, beğendiğiniz kısımları not alır, ya da bunu birileriyle paylaşırsanız, okuma isteğiniz epey artacaktır. Ve son olarak, televizyondan uzak durun. Gerçekten. 


Bana kalırsa, bir kitap bile okuyabildiyseniz, aferin size. Aferin bize. Kaç kişi kaldık zaten şunun şurasında kitap okuyan. Evet okuyalım, çok okuyalım, hep okuyalım ama bu yıl az okuduk diye de hemen suçlamayalım kendimizi. Önümüzdeki sene belki şartlar daha çok elverir diyelim. Olur mu?



12 Kasım 2011 Cumartesi

19. Mini anket sonuçlandı!


Herkese merhaba!

En en önce, çok teşekkürler, çünkü birlikte, bu blogun sınırları dahilinde bir rekora imza attık. Tam tamına 86 kişi katıldı ankete ve ben mutluluktan ağzımı toplayamadım!

Şimdi soruyu hatırlayalım bi.

“En sevdiğim yazar” diyebileceğiniz biri var mı?

Ankete toplamda 86 kişi katılmış.
59 kişi var,
27 kişi de yok demiş.

Açıkçası ben “var” cevabının çok çok daha fazla çıkmasını beklerdim. Daha doğrusu 27 “hayır” cevabı beklediğim sayının çok üstündeydi.

Bana en çok sorulan sorulardan biri, tahmin edebileceğiniz üzere, şu: “En sevdiğin yazar kim?” Ve ben her seferinden nedense utana sıkıla “Yok” cevabını veriyorum.

Okumak benim için hep bir arayış aslında. Ne de felsefik bir cümle oldu. Ama gerçekten öyle. Varılacak tek bir nokta yok. Aslında evet, en sevdiğim yazar diyebileceğim birini arıyorum, ancak bu bir takıntı halinde değil ya da her kitap sonunda “Bu da değilmiş” diye bir kenara atmıyorum kitabı ve yazarı. Benim en sevdiğim yazar diyebileceğim biri yok. Hiç de olmadı. Çok sevdiklerim oldu. Ancak şundan da bahsetmekte fayda var. Benim hiçbir zaman tek bir yakın arkadaşım da olmadı. Yakınlarım, çok sevdiklerim oldu. Bence bu biraz okuma alışkalıklarımı da etkiliyor. İlişkiler konusuna gelince, bir arayıştan burada da söz edebiliriz. Yorucu mu, evet. Şimdilik aradığımı bulduğuma inanıyorum, laf aramızda (: Aman yine konu çok dağıldı. Ne diyordum. Evet işte en sevdiğim yazar yok. Ama sanki bu durum benim beğenimi daha bol kepçe dağıtmama sebep oluyor okumalarımda. Sınırlandıran bir şey yok. Şimdi bu yazarı seversem, en sevdiğim yazar ne der, üzülür durumu yok. Sadakat olmayınca, aldatmak da bir sorun olmaktan çıkıyor yani.

En sevilen yazar nedir? “O” yazarları neden diğerlerinden hep biraz daha fazla severiz? Belli başlı birkaç sebep var bana kalırsa. Öncelikle her şey ideolojik olabilir. Hayata bakışınız, siyasi süzgeçten geçirildiğinde çok benzer şeyler ortaya çıkarıyordur. Sizin tanımladığınız bir şekilde bir “davanız” vardır ve sizin içinizden, dava yolunda bu yazar ile omuz omuza durmak gelir. Son derece de kabul edilebilir bir sebeptir, o kişiyi en sevdiğiniz yazar olarak adlandırabilmek için. Sonra şöyle de diyebilirisiniz, bu kadın/adam benim en sevdiğim yazar çünkü sanki beynimin içinde hep söylemek isteyip de izah edemediklerimi o oturmuş bir de kağıda döküyor. Burada da yaşanmışlıklarınızın ve hayatlarınızın benzerliği sizi o yazara çeker. Çünkü bizler insanız ve benzerlerimizi tutarız. Ya da estetik açıdan bayılırsınız birinin yazdıklarına. Nasıl da güzel bulmuş yakıştırmış kelimeleri, cümleleri dersiniz. Okumaya doyamazsınız. Ya da bir kitap okursunuz ve hayatınız değişir. O kitabın yazarı da artık hayatanızın bir parçasıdır.

Ben sevdiğim yazarları neden seviyorum? Ben sanırım bir detay bağımlısıyım. Detayları bulup çıkaranları, benim dikkat edip de gördüklerimi görenleri memleketlim gibi seviyorum. Sadece bakmayanları, bakıp da görenler benim yazarlarım. Güzel kelimeler, bilinmeyen kelimeler seçenler onlar. Kelime oyunları yapanlar, beni şaşırtanlar. Son sayfayı çevirmemle, bitmeyenler, yarına kalanlar.

Bir arkadaşım var. Okumayı sever. En sevdiği yazar da Proust. Bir kitabının birazını okumuş. Geri kalanları okumuyor. Bitmesinden korkuyor. Proust'un yazmış olduğu okuyacak hiçbir şeyinin kalmadığı günün gelmesinden korkuyor.

Peki en sevdiği yazara sahip olduktan sonra ne yapar insan? Eserler tekrar tekrar okundu, arkadaş ortamlarında ondan alıntı yapıldı, Google'da hayatı aratıldı, özel hayatı didik didik edildi (mümkün olduğu kadar)... Ee sonra? Hele bir de artık yaşamıyorsa bu yazar, biraz acıklı değil mi? Artık heyecanla çıkaracağı yeni kitabı beklemek yok. Yaşıyorsa da fena bir durum aslında. Ya o en son çıkardığı kitabıyla, o güne kadar yazar üzerine kurduğunuz her şeyi yerle bir ederse? Twitter'dan bir tanıdık (Engin Selam!), ankette şıklara "Vardı"yı da eklemeliydin dedi. Kesinlikle haklı. Düş kırıklığına uğramak kötü. En sevdiğiniz yazarın aslında en sevdiğiniz olmadığını öğrenmek de kötü.

Benim diyeceklerim bu kadar galiba.

Böylelikle bir anketin daha sonuna geldik. Aklınızda anket sorusu varsa, okuyankedi@yahoo.com adresine mail atabilirsiniz. Seve seve sizin sorunuzu koyabilirim.

Katılan herkese teşekkürler, bir sonraki ankette görüşmek üzere!

(:

9 Nisan 2011 Cumartesi

5. Mini anket sonuçlandı!


Sorumuz, sizin de hatırladığınız gibi şuydu:

Otobüs, vapur vb. yerlerde kitap okuduğunuzda, okuduğunuza gerçekten yoğunlaşabiliyor musunuz?

Ankete 41 kişi katılmış.
24 kişi, elbette okurum. Önemli olan niyet demiş.
17 kişi, yok benim yoğunlaşmam lazım dur kalklarla olmuyor demiş.

Ben kesinlikle okuyamıyorum. Açsam ya da toksam zaten hareket halindeki herhangi bir şeyde önüme bakmam mümkün bile değil. Ki zaten insan ya açtır ya da tok. Vapur ve uçak, kara taşıtlarına göre çok daha iyi okuma alanları benim için. Özellikle uçakta okumayı seviyorum ama yine de çok yoğunlaşmamı gerektirmeyecek, eğlenceli şeyler okumayı tercih ediyorum, çocuk kitapları gibi.

Midem bulanmasa yine de okumayı tercih etmem sanırım otobüste, çünkü ilgini dağıtacak o kadar çok şey var ki. Elindeki kitabı yanındakinin de okumaya çalışması ise işin tuzu biberi.

Kısacası, ben en güzel en huzurlu şekilde, ısısı ortalama değerlerde, mümkünse azıcık loş ve sessiz ortamlarda okumayı seviyorum. Belki de en çok yatakta okumamın, yatağımı koltuklardan çok kullanmamın sebebi budur.

Fikirlerini paylaşan herkese bir sürü teşekkür, yeni ankette görüşmek üzere!

23 Şubat 2011 Çarşamba

3. mini anket sonuçlandı!

Bu seferki mini anket sorusu, kitap okurken sayfalara not almakla ilgiliydi, hatırlarsınız. Önemli gördüğünüz, hatırlamak istediğiniz kısımların altını çizmek de buna dahil. Sonuçlara gelirsek...

Ankete 27 kişi katılmış
3 kişi, ben kitaplarıma dokunamam, asla işaretleme yapmam demiş
10 kişi, evet evet ben genelde karalarım bir şeyler sayfalara demiş
14 kişi de, eh işte ara sıra demiş

Ben ne dedim peki? Bazen dedim. Ama tabi bu elimdeki kitaba göre değişir. Eğer ders için okuduğum bir kitapsa, kurşun kalemle (uçlu kalem sevmiyorum) ufak işaretlemeler yaparım. Keyfi okuduklarımda ise ufak post-itler kullanıyorum, size de öneririm. Bir de ben kütüphaneden çok kitap alıyorum, her ne kadar bazı zeki insanlar hunharca karalasa da bu kitapları ben yapamıyorum. Çıktısını aldığım akademik makaleleri okurken ise renk renk fosforlu kalem kullanıyorumi favorilerim de mavi ve pembe.

Ben kitap sayfaları üstünde işaretleme yapmakta hep kararsız kalıyorum. "Aman sen de, bu da sorun mu!" demeyin, bence önemli. Kitaplar tertemiz kalsın demiyorum ama açıkçası sapsarı fosforlu kalemlerle işaretlenmiş bir kitap da bence biraz sevimsiz. Her neyse, kitaplar okundukları sürece sayfalara bizim eklediklerimizden pek şikayetçi değillerdir herhalde... 

Kendi tarzını paylaşan herkese teşekkürler (:

4. ankete göz atmayı unutmayın!

18 Şubat 2011 Cuma

İkinci mini anket sonuçlandı

Biliyorum çok yaratıcı bir soru değildi. Fakat ben merak ediyorum insanların nereden kitap alışverişlerini yaptıklarını. 


Soruya 35 kişi katılmış, cevaplar şöyle olmuş

11 kişi (%35) - internet 
27 kişi (77%) - kitabevi 
14 kişi (%40) - sahaf demiş


Ben Amazon'dan 1-2 kere burada bulamadığım kitapları getirtmiştim. Onun haricinde internet üzerinden hiç kitap alışverişi yapmadım. Daha doğrusu internet üzerinden alışveriş yapmıyorum. Nedenini gerçekten bilmiyorum. Başlarda güvenli olmadığına inanıyordum fakat artık son derece güvenli yollardan alışveriş yapılabildiğine ikna oldum. Sanırım sadece alışamadım.


Kitabevi olarak da en çok Kadıköy'de bulunan Penguen'den kitap alıyorum sanırım. Aradığım her kitabı da buluyorum. Bir de İçerenköy Karfur'daki Remzi Kitabevi. Evime yakın oluşu nedeniyle oraya da epey sık uğruyorum.


Sahaflara gelince daha önceki bir yazımda dediğim gibi bu konuda çok deneyimli değilim fakat öğreniyorum. Sahaf severlerin internet alışverişi severleri geçmesine şaşırdım, birazcık da sevindim.
Cevaplayan herkese teşekkürler. 


3. soru hazıır!

11 Şubat 2011 Cuma

Birinci mini anket sonuçlandı!

Sorumuz sizlerin de bildiği gibi yaz kitabı kış kitabı ayrımı ile ilgiliydi

37 kişi oy kullandı
8 kişi kuralları olduğunu, yazın başka kışın başka kitap okuduğunu belirtti
29 kişi ise her mevsim her kitabı okuyabileceğini iddia etti
sonuçları zaten görebiliyordunuz, özet geçmek istedim (:

Benim seçtiğim kitaba evrensel (!) mevsimlerden çok kişisel mevsimim karar veriyor sanırım

Oy kullanan herkese teşekkürler!


2. mini ankete de bakmayı unutmayın.