Elimi tuttu. Hırsla çektim elimi, cebimde sigara arandım, buldum, çıkardım, yaktım. Sigarasız elimi tuttu bu kez.
"Çok uzadı," dedi. "Hadi gel girelim içeri, Asya kahve yapsın sana. Hem bak yarın bir sürü işimiz var."
Soluk alamıyordum. Soluk alamıyordum.
Avazım çıktığı kadar bağırdım:
"Dünyanın bütün aşıkları birleşin ulaan!"
Bağırır bağırmaz utandım kendimden. Yavaşça koluma girdi. Önce biraz direndim, ama Asya'yı özlemiştim, eve doğru yürüdük.
İçeri girer girmez, tüm güzellikleri ve gençlikleriyle bakıştılar.
"Elbet biter bu gece, biz de yatağımıza döneriz, sızar elbet Şair, biz sevişiriz," diyorlardı.
Ben orada ne arıyordum?
Ağzımı araladım. Bir şiir vardı aklımda, henüz kimsenin bilmediği bir şiir. İlk kez Asya adının geçtiği bir şiir.
"Son sözünü bana söylemek isteyen biri var mı?" diye başladım.
Yüzlerinde gezdirdim gözlerimi. Bana öyle derin bir sıkıntıyla bakıyorlardı ki.
Ama bir dize daha söylemeye cüret ettim:
"Kalbinde yeşil bir kapı açıcam, tüylerinden dönücem...
Söylediğim anda tıkıştı ağzıma kelimeler, ama dayanamadım, devam ettim:
"Çünkü benim aklım yol kuşlarının tüneyip sessiz sedasız terk ettikleri bir harabedir."
-Murat Uyurkulak, Tol.
Tol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
25 Aralık 2011 Pazar
Beni bağışlasana.
"Şiirlerle birlikte bir kenti de böyle arkamda bıraktım ve kimsenin beni tanımadığı, benim kimseyi tanımadığım bu büyük şehre ayak bastım.
Bana ne düşündüğümü sorduklarında, O'nu diyordum. Ve eklemek istiyordum: O kadar dev, yılmaz, yıkılmaz bir O'ydu ki o, bir zamanlar, sanırım, bana ben kadar yakındı.
Sarhoşluktan boğulacak gibi olduğum bazı geceler, yüzlerce küçük resimle, yazıyla, fotoğrafla kapladığım masa aynasının karşısına geçiyor ve eksik, eğri büğrü kelimeler eşliğinde pes bir yakarışa koyuluyordum:
"Tanrım söyle bana, ben daha ne yapabilirdim? Herkesin darbelerle buzdan delilere döndüğü bir zamanda ayağa kalkmadım mı? Benim de kanı çekilmiş bir devrime adadığım kanatlarım, uzun, serin nefeslerim olmadı mı? Sesimi, paramparça bir devrimi devralan kardeşlerimin sesine katmadım mı? Batı'dan Doğu'ya, her biri aşkla titreyen kelebekler uçurmadım mı? Beni bağışlasana, beni bağışlasana, beni bağışlasana...
Küçük bir açıklık kalmıştı fotoğrafların arasında, her defasında sol gözüm o açıklığa rast geliyordu ve ben sadece sol gözümle ağlıyordum. Açıklığı kapatıp aynayı tamamlamaya cesaret edemiyordum. Sol gözüm yaşayan, hatırlayan yanımdı benim. Bu yarım hatırlamalarla, minvali hiç değişmeyen bir ömrü tamama erdireceğimi sanıyordum. Sol gözüm son kez aynadaki açıklıkta kendisine bakarken, ben yine aynı evden aynı ofise, aynı ofisten aynı meyhaneye, aynı meyhaneden aynı eve yürüyecek, aynı O'na yakaracak ve neden sonra elimde bir tabancayla, kalan yirmi dört kutucuğu da karalayıp gölgelere çekilecektim.
Yanılmışım.
Hayatım, artık varlığından bile emin olmadığım bir şehre akacaktı aniden.
Nihayet ruhumun fermuarını çekebilecektim.
Ve haysiyet denklemime bir çekidüzen verebilecektim..."
-Murat Uyurkulak, Tol.
19 Aralık 2011 Pazartesi
Nafile.
"Çözüldün ve utancından ölecek haldesin. Adın, ancak dünyanın yarısı havaya uçarsa temizlenir diye düşünüyorsun. Zaten durmadan bunu planlıyorsun. Birbirinden nafile intikam planlarıyla oyalanıyorsun. Kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok. Geçen sene aldığın o allahlık Kırıkkale tutukluk yapmazsa tabi."
-Murat Uyurkulak, Tol.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)