Okuyan Kedi
kitap kokusu ve kedi mırıltıları
4 Ocak 2014 Cumartesi
St. James's Park ve Sincaplar
Geçenlerde bu yeşilliğin ortasına düştü yolum. Yanımda fotoğraf makinem yoktu, bu nedenle cep telefonuyla çekilmiş fotoğraflar gösterebiliyorum sadece size. Görüntü kalitesi pek de şahane olmayan bu fotoğraflar bile mekanın güzelliğine gölge düşüremez bence.
Her ne kadar bahçe düzenlemesi, peyzaj gibi konular epey ilgimi çekse de pek bilgim yok. Yine de artık Londra'daki her parkın farklı bir düzeni, hatta karakteri olduğunu anlayabiliyorum. St. James's Park, Londra'da bulunan 8 büyük park arasında en eskisi. Her sene 5.5 milyon kişi bu parkta dolaşıyor. Elbette Avrupa'nın en popüler parkları arasında.
Bu yer benim gezip gördüğüm ve en sevdiğim parklardan biri oldu. Düzenlemesi biraz dağınık, bu nedenle daha doğal. En üstteki fotoğrafta da gördüğünüz üzere içerisinde minik minik göletler bile var. Bu göletlerden birinin üstüne kurulmuş köprüden görülen London Eye ise manzarayı mükemmel kılıyor.
Parkta çoğunlukla pek yaşlı çınar ağaçları var. Gövdeleri o kadar kocaman ki, kökleri tüm Londra'nın altını dolanıyordur diye düşündüm ben. Sincaplar ise benim favorim oldu. O kadar evcilleşmişler ki, parkın ziyaretçilerinin peşini bırakmıyorlar, eğer ellerinde yiyecek varsa tabii. Bizim yanımızda verebileceğimiz herhangi bir şey olmadığından pek yüz vermediler. İnternette okuduğuma göre tilki de yaşıyormuş parkta ama biz denk gelmedik. Tahminen geceleri ortalarda dolanıyorlar. Parkın en ünlü ev sahipleri ise yeşil başlı ördekler.
Bildiğiniz üzere Londra'da hava hep kapalı, yağmurlu. Hatta garip bir şekilde bulutlar sanki yer yüzüne daha yakın gibi, ya da bana öyle geliyor artık. Bahar geldiğinde bu parklar daha da güzel olacak tahminen, merakla bekliyorum!
2 Ocak 2014 Perşembe
Pek Şahane Film Müzikleri
konuyla alakasız görsel
- The Lion King
- The Great Gatsby
- Saturday Night Fever
- The Sound of Music
- Harry Potter filmleri
- Lord of the Rings filmleri
- Garden State
- Schindler's List
- The Jungle Book
- The Wizard of Oz
- The Pianist
- West Side Story
- The Hunger Games: Catching Fire
- Pretty in Pink
- The Commitments
- Anastasia
- The Graduate
- The Royal Tenenbaums
- O Brother, Where Art Thou?
- Grease
1 Ocak 2014 Çarşamba
Bizi En Çok Güldüren Diziler
Friends galiba en çok güldüklerimizden, 90ların unutulmazı
Geçen gün, hatta Noel günüydü sanırım, hiçbir ulaşım aracı çalışmadığından erkek arkadaşımla yollarda boş boş dolanıyorduk. Dolanırken de bizi en çok hangi dizilerin güldürdüğünden bahsediyorduk. Beni en güzel dizilerle tanıştıran kişi olduğundan, tüm dikkatimi ayak üstü yaptığımız "komik diziler listesi"ne vermiştim ki aklıma blog için böyle bir liste oluşturmak geldi. Sonra yakın arkadaşlarımı da dahil etsem ne güzel olur ve dedim ve ortaya güzel bir şey çıktı.
Her birinden akıllarına "komik dizi" deyince gelen ilk üç diziyi söylemelerini istedim. Takma isimlerini de kendileri buldular, bence pek güzel oldu. İşte bizim bir süredir, hatta uzunca bir süredir izleyip izleyip güldüklerimiz:
Şeftali
- Scrubs
- Archer
- The Office
Irene Adler
- IT Crowd
- Black Books
- Extras
Mika
- Friends
- Will and Grace
- Modern Family
Hasır Şapka
- Friends
- That 70s Show
- The Big Bang Theory
Dinleyen Mikrofon
- Friends
- How I Met Your Mother
- The Big Bang Theory
Cuma
- Family Guy
- How I Met Your Mother
- It's Always Sunny in Philadelphia
Erkek Arkadaş
- Flight of the Conchords
- It's Always Sunny in Philadelphia
- The Office
Okuyan Kedi
- Wilfred
- Malcolm in the Middle
- Friends
Londra'da Yılbaşı Kutlaması
havai fişek gösterisi elbette BBC'den canlı olarak yayınlandı
Şahsen ben ne zaman yılbaşı programımı ev dışarısında yaptıysam büyük hüsrana uğradım. Hele kalabalık, kapalı mekanlarda anlamsız mutluluk patlamalarından epey bunalmıştım. Zaten uzun süredir de hep ev ortamlarında, genellikle de ailemin yanında kutladım. Bu sene bildiğiniz üzere Londra'dayım ve yıllardır duyduğum, televizyondan izlediğim o meşhur kutlamalara katılmak istedim. Ve her şey bu istekle başladı.
Dün, yani yılın son gününde akşam 6 gibi arkadaşlarımızla buluştuk. Toplamda 6 kişiydik, şehrin yabancılarıydık. Hepimiz merakla Londra usulü yeni yıla girmeyi merak ediyorduk ama nedense hiçbirimiz internetten konuya dair bir şey okumamıştık. Tek bildiğimiz çok da kalabalık olmadan London Eye'a yakın olan köprüde olmamız gerektiğiydi. Öyle de yaptık. Çünkü belli bir kalabalıktan sonra gösteriyi izleme alanlarına girişler kapatılıyor. Öncesinde buluştuğumuz noktadan yürüdük, bir şeyler yedik. Çok çılgın bir kalabalık da yoktu hani. Ta ki köprüye gelene kadar.
Havai fişek gösterisini izleyebileceğiniz alanlar trafiğe kapatılmıştı, köprü de tabii. Her neyse, biraz daha yavaş yavaş yürüdük, köprüde bir noktada durduk. Köprüde durduğumuzda da yüzümüz London Eye'a, sırtımız Big Ben'e dönüktü. Tabi bu kadar yakınımızda dev bir saat kulesi olunca dakikalar pek de hızlı geçmedi. Saat 7 civarlarında bir noktaya sabitlenmiştik bile. Dedim ya, geçen yılların kutlamalarına dair hiçbir şey okumadık, biz sandık ki gece yarısına kadar bir şeyler olur, onları izleriz eğleniriz. Öyle değilmiş. Tam 5 saat boyunca köprüde, hareket etmeden bekledik. Arkadaşlar, muhabbet güzeldi de bir noktadan sonra doğal olarak yakınmaya ve üşümeye başladık. Ve gece yarısına kadar hiçbir şey olmadı. Sürekli renk değiştiren London Eye'ı ve hafif hafif çalan müziği saymazsak.
Son 1 saate girdiğimizde yeni yıl heyecanıyla garip bir enerji geldi bize, hareketlenmeye, yerimizde pıtı pıtı dans etmeye başladık. Aramızdan bazıları tuvalete gitme cesaretini gösterdi. Her birinin dönmesi ortalama bir saat sürdü. Her neyse, son 10 dakikada artık epey merakla bekliyorduk. Asıl merak ettiğimiz şey elbette, 5 saat soğukta beklediğimiz gösterinin nasıl bir şey olacağıydı. Ha tabi bu arada sonlara doğru 20 dakika boyunca sağanak yağmur yağdı. Klasik bir Londra gecesiydi anlayacağınız.
Ve geriye sayım. Son bir dakikada ışıklar epey azaldı. Sanki şehir hop diye susuverdi. Arkadan da gerilim filmi müzikleri yayınlamaya başladılar. Benim ciddi ciddi kalp atışlarım hızlandı. Ve 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1! Önce çok sakin başladı havai fişekler. İlk 1 dakika birbirimize bakıp, bunun için beklemiş olamayız bile dedik. Ve sonrasında bizi utandıracak o gösteri başladı. Öyle bir gösteri ki şaşkınlıktan birbirimize sarılıp yeni yılı kutlamayı bile unuttuk. Tam 11 dakika sürdü. Çalan müziğin ritmiyle de uyumluydu havai fişekler. Çok çok güzeldi. Tüm yorgunluğa, soğuğa rağmen iyi ki beklemişiz dedik.
Havai fişek gösterisi sonrası insanlar evlerine dağılmaya başladı. Kalabalığı anlatmanın imkanı yok. Geçen senelerde gösterinin izlenebileceği yerlerde 250.000'e yakın insan toplanmış. Tüm bu kalabalığa rağmen ben hiçbir tatsızlığa denk gelmedim. Gecenin sonunda da herkes sakin sakin evlerine döndü. Peki o kadar insan nasıl döndü? Zaten gece boyunca ulaşım konusunda anonslar yapıldı. Merkezdeki metro duraklarının doğal olarak çok kalabalık olacağını, en iyisinin biraz da yürüyüp merkez dışındaki metro duraklarını kullanmak olacağı söylendi. Ben zaten yürüyerek gidebiliyorum evime, arkadaşlarım da benime geldi ve oradan metroya bindiler. Gösterinin yapıldığı yere en yakın metro istasyonunun girişinde en az bin kişilik bir kalabalık vardı! Biz sakin sakin yürüdük ve geceyi yorgun, yanaklarımız soğuktan kızarmış ama epey mutlu noktaladık.
Londra'da bu yılbaşı benim için epey özeldi. Hem pek sevdiğim bu şehrin en geleneksel kutlamasında yer aldım, hem de erkek arkadaşımla beraber ilk yeni yıl kutlamamızdı. Bir de pek sevdiğim insanlar vardı yanımda. Giydiğim ayakkabı ayağımı vurmadı, dudak nemlendiricim yanımdaydı ve uykum erkenden gelmedi. Daha ne ister bir insan (:
Fotoğraf makinemi dün gece yanıma almadığım için maalesef size çok güzel fotoğraflar gösteremiyorum. Ancak havai fişek gösterisinin tamamını (11 dakika) şu videodan izleyebilirsiniz. Kesinlikle izlmenizi öneririm!
Herkese profiterol içindeki krema tadında bir 2014 diliyorum.
31 Aralık 2013 Salı
30 Aralık 2013 Pazartesi
2008'in En İzlenesi Filmleri
Bugünden geçmişe doğru giden film listeleri hazırlayacağımı söylemiştim ve ilk sırada 2008 vardı. Ve işte karşınızda o liste. Listedeki filmlerden bazılarını izledim, bazılarını ise hala izlemeyi planlamaktayım. Filmler arasında eleştirmenler tarafından çok çok beğenilenler de var, epey hayal kırıklığına uğratan da. Br dilmin benim hazırladığım listeye girmesinin en temel sebebi benim kişisel meraklarım elbette (: Umarım siz de kendi zevkinize göre filmleri seçip izlersiniz bu listeden.
- Mamma Mia!
- In Bruges
- Doubt
- The Reader
- Vicky Cristina Barcelona
- Wall-e
- The Curious Case of Benjamin Button
- The Dark Knight
- Slumdog Billionaire
- Iron Man
- Rachel Getting Married
- Let the Right One In
- The Karamazov Brothers
- Winter in Wartime
- Happy-Go-Lucky
- The Duchess
- The Boy in the Striped Pajamas
- Seven Pounds
- The Chronicles of Narnia: Prince Caspian
- Step Brothers
28 Aralık 2013 Cumartesi
Sanna Annukka tasarımları ve diğer şeyler
Pazartesi günü, hiçbir işim olmamasını fırsat bilerek sırt çantamı alıp, içine Harry Potter serisinin son kitabını, fotoğraf makinemi, not defterimi, kalem kutumu,, telefon ve cüzdanımı atıp, attım kendimi sokağa. Hava kapalıydı, dedim içimden en fazla soğuk olur, kalın giyinirsem çok da üşümeden dolanırım etrafta. Esas hedefim, evime pek yakın olan London Bridge'e gidip fotoğraf çekmekti, daha önce gözüme kestirdiğim minik kafelerden birinde de kahve içerken Harry Potter okumak. Peki ne oldu? Minik bir fırtına çıktı. Önce rüzgar, sonra yağmur, sonra ikisi beraber. Klasik Londra havası ve onun küçük şakaları. Şemsiye de yoktu yanımda, ama inat ettim. Islanmak pahasına yürüdüm, o kafeye de gidip kitabımı okudum. Neden bu kadar uzattım lafı hiçbir fikrim yok. Neyse, sonra erkek arkadaşım geldi yanıma. Bazen aklımıza minik hikaye fikirleri geliyor, bu sefer dedik ki, konuştuklarımız havada kalmasın, bir yere not alalım bunları. Hop hemen bir Waterstones mağazasına girip yukarıda gördüğünüz defteri aldık. Böylece Sanna Annukka tasarımlarıyla yolum kesişmiş oldu.
Geometrik desenler, renkler herkes gibi benim de aklımı başımdan alıyor. Finlandiyalı bir anne, İngiliz bir babanın çocuğu olarak tasarımlarında İskandinav etkilerini görmek çok da zor değil sanırım. Kendisi hakkında yaptığım ufak çaplı araştırmadan da Finlandiya'da geçen çocukluk yılları çıkıyor zaten. Sanna Annukka'nın desenleri bir çok yerde kullanılıyor, özellikle Fin tekstil markası Marimekko için yaptığı çalışmalar epey ünlüymüş. Vogue, Topshop ve Apple da Annukka tasarımlarını kullananlar arasında!
Web sitesi şurada, ama ben pek çözemedim sanırım sitenin işleyişini bu yüzden Google görselleri yardımıma koştu. Siz de tasarımcının adını Google'a, Pinterest'e yazarsanız bir sürü güzel şey göreceksiniz. Ben en çok tahta kuşları sevdim sanırım. Şu sitede de son çalışmalarını, alttaki minik gri oklar sayesinde görebilirsiniz. Ve şurada da kendisiyle yapılmış bir söyleşi var, İngilizce.
Böyle işte, bazen böyle tesadüfen şahaneli tasarımcılara denk gelince çok mutlu oluyorum. Bu fotoğrafı Instagram'da paylaşınca kalem kutusu merak edildi. Clairefontaine ürünü, basit ve son derece kullanışlı. Erkek arkadaşımda da siyahı var hatta. Cetvel bildiğimiz tahta cetvel, onu da Waterstones'dan almıştım. Minik ayıyı artık birçok insan tanıyor. Ayı ve dolma kalem ise Paperchase ürünleri.
Etiketler:
Desen,
Kırtasiye,
Sanat,
Sanna Annukka,
tasarım
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)