13 Ağustos 2011 Cumartesi
Hayaletler Sonatı - August Strindberg
"Ah Tanrım, bir ölebilsek, ölebilsek!"
Hiçbir zaman için iyi bir tiyatro izleyicisi olamadım. Fakat oyun okumaktan hep büyük keyif aldım. Garip bir şekilde izlemek aynı keyfi vermedi. Neden inanın ben de bilmiyorum. Birkaç sene önce de bu konuda kendimi zorlamayı bıraktım.
Zamanında 15 liraya alınmış bir kitap. Dönemin Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı'nın önsözüyle. İlk baskısı Nisan 1979'de yapılmış. İncecik bir kitap, sade bir kapak. Kültür Bakanlığı Yayınları'ndan.
August Strindberg'in adını ben daha önce hiç duymamıştım. Merak edip araştırınca son derece sıradışı bir adam çıktı karşıma. Öncelikle oldukça ünlü ve önemli bir isim. 1849 doğumlu olan Strindberg, Modern İsveç Edebiyatı'nın babası olarak biliniyor. Aynı zamanda birkaç çağdaşıyla beraber modern dramanın da. The Red Room adlı kitabı, İsveç Edebiyatı'nın ilk modern eseri olarak kabul görmüş. Altmıştan fazla oyun, otuz civarında da roman yazmış. En bilinen oyunları ise Master Olof, Miss Julie ve The Father. Maksim Gorki'nin etkilendiğini söylediği isimler arasında da Strindberg'in adı geçiyor.
Hayaletler Sonatı, 1907 yılında yazılmış. Üç perdelik bir oyun. Son derece kısa olmasına rağmen, sembolik anlamlar yüzünden o kadar yoğun ki, tahmin ettiğiniz kadar hızlı okunmuyor. Fantastik öğelerden sıklıkla yararlanılmış. Zaten Strindberg de hayatının bir bölümünde bu tür konulara derin bir merak salmış.
Oyun benim birazcık tüylerimi ürpertti. Konuşmalar kısa kısa ve kesik. Zaten garip bir evin içindeler. Öğrenci Arkenholtz, Pazar günü doğmuş genç bir adam. Ölüleri görebiliyor. Albayın kızı ile konuşmaları oldukça garip. Sanki bir rüyadan uyanmak ister gibi ama aynı zamanda devamında ne olacağını merak ettiği için devam da etmek istiyor. Oyun Böcklin'in Ölüler Adası (Isle of the Dead) Tablosu ile sonlanıyor. Bir süre önce hakkında epey bir şey okuduğum bir tabloydu bu. Merak ettiyseniz şuradan bakabilirsiniz.
Zamanı için oldukça farklı bir yazım olduğu kesin. Şimdi bile çok sıradan karşılanamaz. Ben okumanızı öneririm, bittikten sonra "bu neydi şimdi" deme ihtimaliniz de var. Kim iyi, kim kötü belirsiz. Belirsizlik değil midir zaten bizi çeken? İyiliğe dair bir şeyler arayın bence okurken. İyi ve kötü arasındaki hatların bulanıklaşmasını görün.
"Ah! Ne tatlıdır, lekesiz bir içtenlik"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder