27 Ağustos 2011 Cumartesi

Paf ve Puf - Salah Birsel


İş-ü-nüş ile de terket azıcık paf-ü puf'i
Sadr-ı meyhane umur yeri değildir Sufi


Bir balkon. Deniz ya da yeşillik manzaralı. Oturmuşsunuz rahatça bir sandalyeye, tercihen altınızda minik bir minder ya da yastık, elinizde o anki keyfinize göre içeceğiniz, belki de birkaç atıştırmalık. Karşınızda da orta yaşını epey bir süre önce geride bırakmış, geride kalan yılları okumakla harcamış bir adam. Hoş sohbet. O anlattıkça anlatıyor ve siz hiç sıkılmıyorsunuz. Daha da anlatsın diye ağzının içine düşüyorsunuz.

Bazı yazarlar var ki, benim için yazdıklarının önüne geçiyorlar. Bu duruma bir örnek: Virginia Woolf. Woolf'un kitaplarından çok yazar hakkında yazılanları okudum, halen de okuyorum. Salah Birsel'de de aynı şey oldu. Fakat bu elbette demek değil ki, yazdıkları yeteri kadar ilgimi çkemediği için böyle bir yönelim içine giriyorum. Tam tersi. Bu yazıları yazanı tanımak istiyorum. Gereğinden fazla.

Salah Birsel 1919 doğumlu, 80 yıllık hayatı bana kalırsa dolu dolu geçmiş, kitaplarla geçmiş. Ben daha önce hiçbir kitabını okumamıştım. Keşke daha erken tanısaymışım.

Elimdeki kitabı annem 1983 yılında almış. Herhalde o da benim gibi kapağını çok sevmiş olacak ki, saydam kap kağıdı ile kaplamış. Fotoğraf makinem yine bir yerlerde kaldığından fotoğraf çekemiyorum ama en azından üstteki resimden görebilirsiniz. René Magritte'in Il modello rosso adlı eseri. Kitap 1981 yılında Ada Yayınları tarafından basılmış. 250 TL'ye almış annem. Denemelerden oluşuyor.

Dedim ya daldan dala atlayarak sizinle sohbet eden bir ihtiyarı dinlemek gibi bu kitabı okumak. Ve Huuurrya İşkencelere ile başlıyor Birinci Dünya Savaşı'nı ve genel olarak insanlık tarihini anlatmaya. Sonra hop Türkiye Nasıl Kalkınır'a geçiyor ve geliyor Jön Türkler. Hemen ardından Fantoma Geliyor ile polisiye roman yazarlarından söz ediyoruz. İlginç Bir Salyangoz ile yazarların okuma alışkanlıklarını anlatıyor bana. Ve en sonda da Paf ve Puf.

Oyunlu bir dili var Birsel'in.

Bazen hoş tesadüfler oluyor. Paf ve Puf'u okuduktan sonra kitap hoşuma gitmiş olsa da Salah Birsel hakkında çok az şey bildiğimi fark ettim. İnternette de pek fazla bilgi yok. Sonra o gece elime Zeynep Oral'ın Konuşa Konuşa adlı kitabını aldım. Röportajlarından derlemeler, aklında kalanları kaleme aldığı bir kitap. James Baldwin'den sonra, Azra Erhat'tan önce de Salah Birsel'e ayrılmış tam tamına 10 sayfa! Merakla okudum. Birsel'in ağzından çıkanlar şöyle:

“Okumaya gelince: Bende müthiç bir merak var. Okumadığım yazar yoktur. Bir yazar yakaladım mı, tüm eserlerini okurum. Okurken notlar alırım. Küçük fişlere yazarım bunları, falanca kitaptan, şu şu sayfalar diye. İlerde bir denemede lazım olur, ya da kullanırım diye. Sonra, o günkü kafama göre ya kullanırım ya kullanmam. Çünkü kafa bu, günden güne değişir.”


“Yoo, eskiye hayranlık yok. Eskiden kolayca yararlanıyorum. Kendi geçmişimi, deneylerimi, yargılarımı iki çizgi arasına sıkıştırıyorm. Eski, ya da geçmişin kişileri, benim kitabıma girince, bennim kişilerim oluyor. Onları istediğim kılığa sokuyorum... Bazen küçük hilelere başvuruyorum. Birtakım eski fotoğraflardan, birtakım resimleri hatırlatıyorum okura. Ve tüm padişahlara, krallara çok kızıyorum. Hele diktatörlere. Sanki bir yerlerden güç almışlar gibi... Yoo, geçmişe hayranlık yok. Hem, şimdiki zaman hem şimdiyi, hem de geçmişi içeriyor. Geleceğin nüvelerini de... Bunlar arasından geçmiş, şimdi gelecek arasında bir ayrım yapamıyorum. Ayrım yapmak ışığı, ışıktan ayırmak gibi olur.”


“Sevgi, sevdiği kimse için her türlü özveride bulunabilmek demek. Dürüst olmak demek... Evet, sevgiyle aşkı kastediyorum ama onun tarifini yapmak güç. İnsan bir şeyler duyuyor. O sevdiğinin hep, her an yanında olmak istiyor. Hatta hiç konuşmadan, öylece yanında olmak... Şimdilerde aşk da değişti, değişiyor. Dünyada daha doğal sınırlara oturtuluyor. Bizim aşk dediğimiz şeyi, şimiki gençler, günlük olay, ne bileyim sigara içmek gibi bir hale getirmişler. Belki böylesi daha güzel... Bilemiyorum, böylesini yaşamadığım, yaşayamadığım için daha güzel olup olmadığını bilmiyorum. Ama ben kendi dönemimin aşkından memnunum. Eskiden nasıl Göksu'da saatlerce kürek çekerlermiş, perdenin ardından bir bakış için, işte ben de gençliğimde saatlerce İzmir'de Alsancak'ta yürür dururdum. Her akşam saat sekizden ona, her akşam dört saat. Ama sonunda o bakış var ya o bakış, öy le değerliydi ki...”

Denemelerden oluşan bir kitabın yazısını yazmak zor. Neresinden tutsam elimde kalıyor. Yazmaya başlasam her bir deneme için yüzlerce satır yazabilirim ama o kadar detaya gerek yok sanırım. Güzel bir kitap. Keyifli bir kitap. Bence denemelisiniz, en azından Paf ve Puf'un nereden geldiğini öğrenmek için.

3 yorum:

  1. ben de çizdiğim cümleleri not defterime geçirdiğim yetmiyormuş gibi bloknotlara yazıp evin çeşitli yerlerine yapıştırıyorum. bu huyda yeni başladı. biz yazarın da bunu yaptığını okumak beni çok keyiflendirdi. e şimdi okumak farz oldu Birsel'i :)

    YanıtlaSil
  2. Bence de kesinlikle okumalısın (:

    YanıtlaSil
  3. paf ü püf denemede ne anlama geliyor, kelime anlamı nedir, osmanlıca sözlüklerde bile bulamadım, yardımcı olabilecek biri var mı

    YanıtlaSil