19 Ağustos 2011 Cuma

Top Oynayan Kedi Mağazası - Honoré de Balzac


Merhaba. Nasılsınız? Ben genel olarak iyiyim sanırım. Yavaştan listelerimi hazırlamaya başladım bile. Eksikler listesi, Acil alınması gerekenler listesi, İstanbul bavuluna konacaklar listesi, İzmir bavuluna konacaklar listesi...

Başlangıçlar her zaman iyidir. İyi gelir. Bir de bazen her şeyi oluruna bırakmak en güzeli.

İtiraf etmeliyim ki bu kitabı sırf ismi yüzümden büyük bir hevesle aldım elime. Yoksa Balzac çok severek okuduğum bir yazar değil. Bu sefer de çok bir şey değişmedi, sırf bitsin diye okudum. Buna rağmen özellikle değinmek istediğim birkaç nokta var.

Hatırlar mısınız bilmem, Cumhuriyet Gazetesi eskiden, tahminen 1998'de Dünya Klasikleri'ni veriyordu. Bir ara Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü ile ilgili kitaplar da vermişti. Boyut olarak ufacık bu kitaplar bizde hala duruyor. İşte Top Oynayan Kdi Mağazası da arkasındaki "Cumhuriyet'in okurlarına armağanıdır, parayla satılmaz" ibaresiyle o kitaplardan biri.

Honore de Balzac 1799 yılında Tours'da doğmuş. Kitabın önsözünde yazdığına göre tüm hayatı boyunca bitmek bilmeyen borçlarını ödemek için bin türlü işte çalışmış durmuş. "Değerli" görülen romanlarını 1825'ten sonraki yıllarda yazmış. Benim bahsedeceğim küçük romanı ise yazmaya 1829 yılında başlayıp bir senede tamamlamış.

Kitap, Fransa'da Saint-Deniz caddesi ile Petit-Lion sokağıyla kesiştiği yerdeki bir evden söz ederek başlar. Bir de dükkandan. Dükkanın tabelasında son derece acemice çizilmiş top oynayan kedi figürü vardır. İşte bu nedenle mağaza da Top Oynayan Kedi Mağazası olarak anılmaya başlamıştır. Mağazının sahibi, aynı zamanda iki kız babası olan Bay Guillaume'dır. Fakirlikten gelip kitap boyunca servetine servet katan bu adam, kendi halinde yaşayıp gitmektedir. Bu karaktere nazaran daha ilginç olansa karısıdır. Dinine son derece bağlı bu kadın, kızlarını sıkı bir disiplin altında büyütmüştür. Etrafından hep kızacak bir şeyler bulur.

Kızlara gelirsek Augustine küçük ve güzel olandır. Ablası Virginie ise onu kıskanan çirkindir. Ablanın aşık olduğu adam yani Lebas aslında Augustine'e aşıktır ancak tek taraflı bir aşk olduğu için, Lebas kalbinin değil de paraların şıkırtısını dinler ve Bay Guillaume'ın büyük kızı ile evlenir. Augustine ise sokaktan geçen yakışıklı bir serseriye aşık olur. Bu adam ise ünlü bir ressamdır. Theodore. Yapıtları yüksek fiyatlara alıcı bulduğundan ötürü Augustine'in babası, annesinin tüm itirazlarına rağmen evlenmelerine izin verir. Evliliklerinin ilk yılı son derece güzel geçmiş olsa da, ressam eşinin bilgisizliğinden ya da diğer bir deyişle taşralı bir zengin kızı oluşundan sıkılır ve huzur ev dışında aramaya başlar. Bu sırada Augustine hamile kalır, ağlar bayılır. Kocasının aşık olduğunu düşündüğü kadının evine gider, akıl danışır. Kısacası çaresizlikten ne yapacağını şaşırır. En sonunda da 27 yaşında mutsuz ve istenmeyen bir kadın olarak ölür.

Hikaye böyle. Detaylara gelecek olursak, çok olmamakla beraber benzetmeler benim hoşuma gitti. Örnek vermek gerekirse,

"Kırlaşmış saçları kafasının üstüne öyle bir düzenle taranıp yatırılmıştı ki, onu sanki üzerinden yeni saban geçmiş bir tarlaya döndürmüştü."

"Dükkanını dıştan koruyan kalın demir çubukların arasından, koyu renkli bezlere sarılmış birtakım paketler hayal meyal görülebiliyordu; bunların sayısı Okyanus'u geçmek için yola düşen ringa balıkları kadar çoktu."


Bana kalırsa dönemin Katolik-Protestan çatışmasını da iyi bir şekilde işliyor, çok derinlemesine olmasa da. Damadından nefret eden Augustine'in annesi, başıboş geçen bu ressamın garip hallerini Protestan olmasına bağlıyor ve bu nedenle son derece doğal karşılıyor.

Beni şaşırtan diğer bir konu ise o dönemde evlilik sözleşmesinin olması. Augustine ile Theodore evlenmeden önce böyle bir anlaşmaya imza atıyorlar. Halkımızın geneli tarafından en fazla son 10 yıldır bilinen bu şey, aslında epey önceye dayanıyormuş.

Benim kitap ile ilgili söyleyebileceklerim bu kadar. Karar size kalmış....

2 yorum:

  1. Musevilerden gelen drahoma, Hıristiyanlıkta da vardır aslında, agan geleneklere kadar da uzanır. Hütüt yazıtlarında, boşanma halinde, bu drahomanın kadın tarafına iade edildiği yer alır. Bir tür ilkel evlilik sözleşmesi. Başlık parasını da evlilik sözleşmesinin ilkel hali sayabiliriz. Kadının baba evine geri dönmesi durumunda iade talebinden kurtulmak için, "töreye aykırıdır" saçmalığı uydurulmuştur. Mesele, ar namus meselesi değil alenen ekonomik çıkar meselesidir.
    Evlilik sözleşmesi ilkel benzerleri olarak da bakabilirsin bunlara. Ama modern anlamda, Batıda uzun zamandır uygulanır.

    YanıtlaSil
  2. Bu bilgiler için çok teşekkürler! Kitapta da drahoma kavramı sık sık geçiyor zaten. Demek ki ayrıntılar böyleymiş.

    YanıtlaSil