31 Ocak 2012 Salı

20. Mini anket sonuçlandı.

Her ne kadar hem yılbaşının hem de anketin üzerinden epey bir üsre geçmiş olsa da bu yazıyı yazmalıyım. Soruyu bu sefer gerçekten hatırlamamız gerekiyor sanırım.


"Size gelen yılbaşı hediyeleri arasında kitap var mıydı?"


Ankete 47 kişi katılmış, 30 kişi yoktu, 17 kişi de vardı demiş.
Ben hiç duyuramadım sanırım bu sefer, katılımcı sayısının düşüklüğünü buna bağlıyorum. Ancak sonuçlar beni epey şaşırttı açıkçası.


Öncelikle şöyle bir şey var, artık insanlar birbirlerine çok fazla hediye almıyorlar sanki. Siz ne düşünüyorsunuz? Hayat pahalı vs. Tüm bu ekonomik sebeplere bağlamanın yanı sıra, hediye almak için vaktimiz de mi kalmadı acaba artık? 


Ben bu sene sadece 1 kişiden hediye aldım. O da kitaptı. Beni mutlu etmeye yetti mi? Yetti. Hem de fazlasıyla. 


Kitaplar güzel hediyeler. Ancak hediye aldığınız kişinin ne tür şeyler okumaktan hoşlandığını, tabi en başta okumayı sevip sevmediğinden emin olmanız gerekiyor. Sonrasında eğer güzel de bir seçim yaparsanız, çok iyi. Çünkü şöyle bir şey var bence, bana ne zaman biri kitap hediye etse, hediye eden kişiyi dahil edip okuyorum o kitabı. Garip ama gerçek. Yani okuma eylemi kitap ve benim dahil olduğum bir şeyden çıkıp üçüncüyü de yaratıyor. Bu yüzden seviyorum kitap hediye etmeyi ve bana edilmesini.


Şu hediye alma/almama mevzusuna geri dönemk istiyorum. Mesela benim çevremde neredeyse kimse kimseye hediye almadı. Çünkü çok yoğun bir dönemdi, herkesin acelesi, telaşı vardı. Yılbaşını bile kutladık mı emin değilim. Bir de hani şey tipi insanlar var ki Sevgililer Günü konusunda ben de bu insanlardan birine dönüşüyorumi ben çok marjinalim, hediye falan almam, zaten bunlar hep kapitalist düzenin bize dayattıkları bla bla bla... Öyle ya da değil. Ben hediye paketi açmayı seviyorum. Birilerinin beni önemsemesini seviyorum. Birilerini önemsemeyi seviyorum. Kısmet bundan sonraki yılbaşlarına.

Yapı Kredi Yayınları'nda Çok Satanlar.


1. Kürk Mantolu Madonna - Sabahattin Ali
2. Deli Kadın Hikayeleri - Mine Söğüt.
3. Billur Köşk Masalları - Tahir Alangu.
4. Nasrettin Hoca Hikayeleri - Orhan Veli
5. Semerkant - Amin Maalouf
6. Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali
7. Bütün Şiirleri  - Orhan Veli
8. Ağrıdağı Efsanesi - Yaşar Kemal
9. Sevda Sözleri - Cemal Süreya
10. Henüz Vakit Varken Gülüm - Nazım Hikmet
Yapı Kredi Yayınlar'nın ücretsiz bülteninden alınmıştı

Haberler bende. Vol. II

Başlıyorum haberlerin devamını vermeye. 


Bu aralar epey yeni kitap alıyorum. Fantastik edebiyat aşkım yine yeniden kabardı (bkz. hayatımıza giren erkeklerin okuma alışkanlıklarımız üzerindeki etkileri). Ne yaptım en son? Yüzüklerin Efendisi'ni bininci kez (yok sadece altıncı kez) yeniden okumaya başladım. Ve yine yine aşık oldum. Nasıl olur da yazabilir bir insan böyle bir şeyi dedim. Bu arada Yüzüklerin Efendisi üçlemem İzmir'deki evde kaldığında Penguen (Kadıköy)'e uğradığımda özel baskı, üç kitap bir arada olanını aldım. 70 lira. Almak isteyenler için bence son derece uygun çünkü ayrı ayrı alınca 100 lira civarına geliyor. Çok da güzel bir basım elbette, söylemeye gerek yok sanırım. 


Yüzüklerin Efendisi haricinde bir de Robert Jordan'ın Zaman Çarkı serisine başladım. Başlamadım aslında ama bu yöndeki ilk adımı attım, kitabı aldım. Epey uzun bir seri. Bakalım, seversem beni soğuk kış gecelerinde epey oyalayacağa benziyor. Bir de Penguen'deki çok sevimli görevlilerden biri bana Patrick Rothfuss'ın Rüzgarın Adı adlı kitabını önerdi. Çok ama çok övdü. Rafta bekleyenler arasında o da var. 


Yani, fantastik edebiyat güzel şey. En sürükleyici şeylerden biri şu hayattaki herhalde. Lisede tavan yapan bu sevgimin ilerleyen günlerde artarak devam etmesini diliyorum.


Diğer haberlere gelecek olursak, Kadıköy civarı kitap alışverişim sonucunda gördüm ki Yapı Kredi Yayınları'nın tüm kitaplarında %20 indirim var! Bitiş zamanı da henüz belli değilmiş. Bence kaçırmayın. Kaçırmazsınız zaten. Bir de çocuk kitaplarında tatil boyunca %25 indirim olacakmış! Böyle kampanyaları görünce, bazı yayınevlerini neden diğerlerinden daha çok sevdiğimi tekrar tekrar hatırlıyorum. 


Yapı Kredi'den ben Oliver Sacks'ın Mars'ta Bir Antropolog ve Alberto Manguel'in Okumanın Tarihi kitaplarını aldım. Güzel gibiler, beklemedeler.


Şu sıralar elimde sakız gibi uzamış, Sjon'un Mavi Tilki adlı kitabı var. Henüz bir yorumum yok sanırım kitaba dair. Bakalım, bekliyorum. Aynı anda Jostein Gaarder'ın Portakal Kız'ı da çantamda hep benimle. Gaarder'ı seviyorum. Çok çok çok.


Yapı Kredi'ye geri dönecek olursak, kitapçının önünden geçerken bir şey almayacak da olsanız bence girin ve kasanın yanında duran ücretsiz haber bültenlerinden alın. Yeni çıkan kitaplar hakkında yazılar oluyor. Mesela, Tony Judt'un Kötülük Kol Gezerken adlı kitabı çıkmış yeni ve bir ara alınması lazım! "Yeni bir dünya için manifesto" diye tanıtılan kitap elbette merak uyandırır.


Bu arada Kitap-lık'ın son sayısında Bilge Karasu var! Sevenlerine duyurulur.


Şimdilik bu kadar!

14 Ocak 2012 Cumartesi

Kar ve diğer her şey.


İnsan yapması gereken bir şey varsa, o şey hariç hep başka şeyler yapsın istiyor. Bu bilindik. Garip olansa, sevdiğimiz işlere (şeylere) teslim tarihi gibi detaylar eklenince bir anda sevmediklerimize dönüşüyor olmaları. Tam da öyle bir zamandayım. Finaller! Master öğrencisi olunca, sabahlanıp girilen uzuun sınavların yerini sabahlanıp son dakikada teslim edilen paperlar (makaleler/yazılar) alıyor. Dün düşündüm, hangisi daha fenaydı diye. Sanırım cevabım essayler. Çünkü sonu yok. Okumanın, araştırmanın, yazmanın, yazdıktan sonra düzeltmenin. Ama sınavın başlama saati belli, bitiş saati belli, konular kısıtlı. Bilmiyorum. Ben biraz yoruldum sanırım bu ara. Tatil başlasın. Başlasın da o zaman da yine bir sürü okuma yapmam gerekecek. Gocunduğum şey kesinlikle okuma yapıyor oluşum değil, ama Hiçbir şey yapmadan uzanıp yatma eylemini çok özledim. Bu kesin. Tatil boyunca biraz okuma yapıp, tez konumu kafamda biraz daha netleştirmek istiyorum. Böylelikle ikinci dönem hocalar ile konuşmaya giderken boş boş bakmamış olurum yüzlerine. Planlar planlar...

Yine de güzel bir çalışma ortamı vardı bugün. Güzel, ferah, camlı asistan ofisimizde kader ortağımla çalıştık. Bu esnada kar çok ama çok güzel yağdı. Tuttu. Hava yumuşadı. Kahveler içildi. Ellere krem sürüldü. Saat erken. Gece bizim için uzun olacak gibi. Öğrencilik güzel de, bir de gözlerim yorulmasa. Aklımı başka şeyler meşgul etmese. Ayaklarım bu kadar üşümese. Yanımda bir adet kedi bulunsa. Mesela...

Geçen haftalarda önemli bir gelişme oldu. Ben ki, ulaşım araçlarında kitap okuyamayan, artık bu konuda kısmen daha başarılıyım sanırım. Hatta dün yolda Sjon'un Mavi Tilki adlı son kitabını bitirdim. Mükemmel bir kapağı var bu arada. En kısa sürede yazısını da yazarım diye umuyorum. Kitaplarımı internetten almaya devam ediyorum. Çok uzun süredir arayıp da bir türlü bulamadığım bir kitabı İdefix sayesinde buldum, hemen de geldi, buna sevindim.

Şimdilik bu kadar.

5 Ocak 2012 Perşembe

"Edebiyat Notları" serisi başlıyor!



Merhaba herkese,

Okunmuş ama bloga yazılmayı bekleyen kitapları bir araya topladım da geçen gün, utandım kendimden. Yaptığım gerçekten ayıp artık. Ama söz, birazcık geçsin şu finaller, başımı kaldırabileyim masadan, hepsini bir bir yazıcam.

Bu arada Orhan Pamuk yazımın birinci bölümünü koydum, ikinci, daha az akademik bir dilde yazılmış olan da az sonra gelecek.

Bir de haber size, bu aralar yine sıklıkla edebiyat teorisi/kuramı üzerine bir şeyler okuyorum. Bu nedenle, kitap yazılarından bağımsız olarak bunlara da yer vermeyi düşünüyorum, "Edebiyat Notları" serisi altında. Bu serinin ilk konusu olarak da Fredric Jameson ve Aiyaz Ahmad'ın Üçüncü Dünya Edebiyatı ve Ulusal Alegori çevresinde gelişmiş olan tartışmasından bahsetmek istiyorum.

Umarım ilginizi çeker (:

Bir oda.

Nedim Gürsel: Bütün Dostoyevskileri askerde okuduğunu söyledin.Bu okuma tutkusu nasıl oluştu peki?

Yaşar Kemal: On yedi-on sekiz yaşındaydım. Hapishaneden çıkmıştım, solcu olarak tanınıyordum. Halkevi başkanı Dr. Kemal Satır'a gittim. Ramazanoğlu Kütüphanesi vardı, otuz bin ciltlik. Kimsenin gittiği de yoktu. Orada bir memuriyet verdiler. Birkaç yıl çalıştım. Homeros'u da ilk kez bu kütüphanede keşfettim. Ahmet Cevat'ın çevirilerinden. Dışarıya kitap verilmezdi. İlk defa bu kuralı ben çiğnedim. Orhan Kemal'le yeni tanışmıştım. Ona Goriot Baba'yı verdim. On beş gün onda kaldı kitap, okuduktan sonra geri getirdi. Eski Yunan klasiklerinin çoğunu da o kütüphanede okudum. Çukurova tarihi üzerine de çok kitap vardı. İki-üç yıl durmadan okudum. İş güç yok. Kütüphanede bir oda verdiler, orada kalıyordum. Sabaha kadar okuyordum.

-Nedim Gürsel, Yaşar Kemal: Bir geçiş dönemi romancısı

Zanaat.





"Ben zanaatçıyım anacığım, ben roman zanaatının adamıyım. Öyle büyük adamlardan değilim. Onlar uçuruma varsın atlasınlar. Benim için roman, usta-çırak ilişkisidir."






-Nedim Gürsel, Yaşar Kemal: Bir geçiş dönemi romancısı, röportaj