Elimi tuttu. Hırsla çektim elimi, cebimde sigara arandım, buldum, çıkardım, yaktım. Sigarasız elimi tuttu bu kez.
"Çok uzadı," dedi. "Hadi gel girelim içeri, Asya kahve yapsın sana. Hem bak yarın bir sürü işimiz var."
Soluk alamıyordum. Soluk alamıyordum.
Avazım çıktığı kadar bağırdım:
"Dünyanın bütün aşıkları birleşin ulaan!"
Bağırır bağırmaz utandım kendimden. Yavaşça koluma girdi. Önce biraz direndim, ama Asya'yı özlemiştim, eve doğru yürüdük.
İçeri girer girmez, tüm güzellikleri ve gençlikleriyle bakıştılar.
"Elbet biter bu gece, biz de yatağımıza döneriz, sızar elbet Şair, biz sevişiriz," diyorlardı.
Ben orada ne arıyordum?
Ağzımı araladım. Bir şiir vardı aklımda, henüz kimsenin bilmediği bir şiir. İlk kez Asya adının geçtiği bir şiir.
"Son sözünü bana söylemek isteyen biri var mı?" diye başladım.
Yüzlerinde gezdirdim gözlerimi. Bana öyle derin bir sıkıntıyla bakıyorlardı ki.
Ama bir dize daha söylemeye cüret ettim:
"Kalbinde yeşil bir kapı açıcam, tüylerinden dönücem...
Söylediğim anda tıkıştı ağzıma kelimeler, ama dayanamadım, devam ettim:
"Çünkü benim aklım yol kuşlarının tüneyip sessiz sedasız terk ettikleri bir harabedir."
-Murat Uyurkulak, Tol.
"Çünkü benim aklım yol kuşlarının tüneyip sessiz sedasız terk ettikleri bir harabedir." Bu kısmı ben de çizmiştim. :)
YanıtlaSil