23 Nisan 2013 Salı

18. İzmir Kitap Fuarı



 
Haber verdiğim gibi dün sabahtan kalkıp gittim kitap fuarına. Bu sebeple fuar çevresinde daha önce hiç gitmediğim yerleri de gördüm. Alt katları lastikçi olmuş eski evlere üzüldüm, İzmir’i aslında çok az bildiğimi farkettim. Ve fuar yine çok hoşuma gitti, yemyeşildi. Artık çok popüler olmasa da her yaz sonu fuarda firmaların geldiği büyük bir “fuar” olur. Biz her sene giderdik, ben her sene kaybolurdum. Adım anons edilir ve beni genelde bir ağacın altında oturmuş ağlarken bulurlardı. Onca seneden sonra değişen bir şey olmadı, fuar alanını bulana kadar iki polise bir de yaşlı teyzeye sordum.
Öncelikle size aldığım onlarca kitabı gösteremeyeceğimi üzüntüyle bildiririm. Maalesef para biriktiriyorum, ve kitap alamadım, evde okunmayı bekleyen onlarca kitap olduğunu aklıma getirerek kendimi avuttum. Bir yanım buruktu yine de.

Kitap fuarlarında sizin nasıl oluyor bilmiyorum ama benim halihazırda aklımda bir liste oluşmuş oluyor. Önce onların standlarına uğruyorum, harcayacak param varsa da ilk önce o yayınevlerinin kitaplarını alıyorum. Bu sefer de öyle oldu zaten. Tek fark, kitap yerine katalog aldım.
İzmir kitap fuarı nasıldı derseniz, ben erken gittiğimden epey sakindi, öğrenciler henüz hücum etmemişti. Standlardaki görevliler çok güleryüzlüydü. İndirimler ise epey iyiydi, %50’ye varan yerler vardı. Bir de kitap fuarlarının güzel yanı, popüler serileri indirimle alabilmeniz. Özellikle İthaki'den tek tek aldığınızda 150 liraya gelecek seriler, 25 liraya bile satılıyordu. İstanbul’da nasıl oluyor bilmiyorum ama İzmir’de sınav ve test kitaplarıyla normal kitapları (edebiyat yani) ayrı salonlara koymuşlar, çok mantıklı olmuş.

İletişim, Doğan, Sel, Can ve Metis'in epey büyük standları vardı. Bilgi Üniversitesi Yayınları'na ise uğramayı unutmayın derim ben. Can Çocuk ise önü en kalabalık olanlardan biriydi, ellerinde katalog dahi kalmamıştı. Ömer Seyfettin ve birkaç yazarın daha her yerde bulunmaya kitaplarını Bilgi Yayınları'nda bulabilirsiniz, tekrar basıldıklarını fuar sayesinde öğrendim. Penguen'in ise yanlış görmediysem iki tane devasa yeri vardı, elbette ilgi çoktu.

Tüm bunların haricinde, 2013 İzmir Kitap Fuarı her kitap fuarı kadar dolu ve saatlerce dolaşılasıydı. 28 Nisan’a kadar açık olacak fuarın daha detaylı programına ulaşmak için şuraya tıklayabilirsiniz. Kapılar sabah 11’de açılıyor bir de.

 

21 Nisan 2013 Pazar

Eski bir katalogdan beğenilenler



Her ne kadar güncel bir katalog olmasa da Kırmızı Kedi Yayınevi’nin 2012 ilkbahar kataloğundan bazı beğendiğim kitaplar oldu, onları listeleyeyim dedim. İsmi çok güzel zaten bence bu yayınevinin.

  • Kabil – Jose Saramago
  • Bütün İsimler – Jose Saramago
  • Cebelavi Sokağı’nın Çocukları – Necib Mahfuz
  • Dul Kadının Öyküsü – Joyce Carol Oates
  • Yaz Bitince – Edith Wharton
  • Keyif Evi – Edith Wharton

Tek çocuk olmak ve katalog sevgim.

Tek çocuk olmak beraberinde garip bir yalnızlığı getiriyor, tek çocuk olup bir de etrafınızda başka evlerin çocukları yoksa bu durum yerini saçma tek kişilik oyunlara bırakıyor.

Eskiden, ben küçükken babam sık sık Almanya’ya giderdi. Devasa boyutlarda çikolataların, hiçbir zaman anlayamayacağım Almanca kitapların yanında bir de 500-600 sayfalık kataloglar getirirdi. Hala var mıdır bilmiyorum, ancak bu kataloglar her şeyi satan mağazaların/markaların tüm ürünlerini gösterirdi. İsteyen de telefondan sipariş verebilirdi, herhalde sadece Almanya içinde çalışıyorlardı. Bir de katalog dedim, ama estetik kaygılardan uzak sırayla ürünlerin resmini çekmekten ibaret değildi kesinlikle. Öncelikle çok güzel, sarışın sarışın ablalar taşırdı bluzları, hırkaları ve yer yer de iç çamaşırlarını. Tam şu anda tüm bu şeyin adının Quelle olduğunu hatırladım. Çok güzel altın takılar olduğunu da hatırlıyorum. 5 yaş civarında aniden ortaya çıkan altın sevdamın tek sorumlusu da anneannemdi tahminen, ona göre taktıkça artardı çünkü sarı bilezikler, kolyeler ve yüzükler. Bir oyuncak sayfası vardı ki, en çok açık kalan sayfa olduğundan yer etmişti. Elinize ilk aldığınızda bu iki kiloluk şeyi, hop diye oyuncak sayfası açılıverirdi. Neredeyse gerçek mutfak boyutundaki oyuncak mutfaklara içim giderdi, toplumsal cinsiyet rolleri bana iyi yedirilmişti. Ve elbette neredeyse insan etinden farksız maddeden yapılmış, yine gerçek ebatlarda, bebekler ya da evinizin içinde kendi muhitiniz olarak belirleyebileceğiniz plastikten yapılma devasa evler. 90’larda çok şanslıydık, Kinder vardı ve Barbie, ama bizim bile görüp kıskanacağımız oyuncaklar da yok değildi.

Tek kişilik saçma oyun neydi peki? Elbette benim uydurduğum bir şeydi. Esasında anneannem evin içinde hiç yalnız bırakmazdı beni, hep beraber oyunlar oynanırdı. Ben hayali telefonumla onu arayıp, “Merhaba İnci Hanım, eğer bugün siz birine gitmeyecekseniz, birisi de size gelmeyecekse, ben size oturmaya gelebilir miyim?” diye kibarca sorardım. O da, “Tabii tabii, buyrun, bekliyorum” derdi. Sonra benim çantamı toparlayıp karşı sedire, ona misafirliğe gitmemle ne hayali kekler börekler yerdik, ne dedikodular yapardık aslında hiç varolmayan insanlar hakkında, haddi hesabı yok. Ancak kasabada yaşıyorduk, dedem hiç dinlenmeden 17 saat bahçede çalışabilen bir çiftçiydi. O zamanlar köylü ne kadar milletin efendisiyse, dedem de bizim evin ulu önderiydi. Bizim anneannemle hayali misafirliklerimiz genelde dedemin bahçeden getirdiği on kilo ıspanakla ya da turpla bölünürdü. Mutlaka yıkanmaları, o değilse ayıklanmaları gerekirdi. Evin erkeği gelince ben de tüm edepli hanımlar gibi anneannemden izin isteyip, karşı sedirin yolunu tutardım.

Quelle işte bu zamanların kurtarıcısıydı. Quelle yoksa da oyun hamurları, boyama kitapları ya da pencere önü beni avuturdu. Pencere önü güzeldi, sokaktan geçenlere surat yapılırdı onlar bakmazken, ama bakarken olmaz çünkü küçük bir kasabaydı ve neredeyse herkes akrabamızdı. Zaten Quelle hep oradaydı. Açılan ekonominin, Körfez Savaşı’nın, yıkılan duvarların ve elbette birbiri arkasına pıtırcık gibi açılan televizyon kanallarının bir yan ürünü olarak meydana gelen ben tüketme kavramına aşinaydım. Kral Tv favorimdi, dönemin Hint ve Meksika dizileri ise bağımlılığım. Her ne kadar alışveriş bakkaldan alınan bir kırmızı, bir mavi balon bir de tüp çokokremden ibaret olsa da, evde hızla artan büyük, renkli poşet sayısından işkilleniyordum. Quelle ve beraberinde sinsi sinsi evlere soktuğu ideoloji bana hiç yabancı değildi. Hayali oyun da zaten, benim ilk sayfadan başlayıp, her sayfadan kendime sadece bir şey alma hakkını tanımamdı. Yaşlı kadın pantolanları sayfası kolaydı, en pembeyi seçerdim. Ayakkabılar da tamam, üzerinde taş olanı alırdım. Erkek kıyafetleri, babam için bir şeyler seçmece ve bu kısımlar da yine umrumda olmazdı. Ama genç kız kıyafetleri, oyuncak sayfası, çantalar ve kalemler... Bu sayfalar benim için zorlu bir sınavdı. Tek bir şey seçilecek, ama hangisi? Kendi kendimden birden fazla sayıda bir şeyler almak için izin istemeler, üzülmeler ve sonrasında canımın sıkılması ve Quelle’in bir kenara atılması. Ve ertesi gün yeniden, ilk defa bakıyormuş gibi sayfaların açılması.

Quelle güzeldi.

Bu Quelle yazısı nereden çıktı peki? Annemlerin evinde etrafı karıştırırken eski kitap katalogları buldum, oradan geldi aklıma.

İnternet sitelerini bile buldum: http://www.quelle.de/

17 Nisan 2013 Çarşamba

Bu aralar elimin altındaki kitaplar

Bu aralar hep çok iş var, iş olduğu kadar belirsizlik de var. Bakalım, şimdilik ilerliyorum böyle. Ancak tek bir kitaba odaklanamıyorum, zaten tez yazma sürecinde olduğumdan önümden sürekli kitaplar geçiyor. Ancak size minik bir liste verebilirim bu aralar en çok hangi kitaplara baktığıma dair. İyi kitaplar bu arada, bir göz atabilirsiniz denk gelirseniz.


  • Nurdan Gürbilek'in tüm kitapları, özellikle Mağdurun Dili
  • Politics and the Novel - Irving Howe
  • Siyasal Bilinçdışı - Fredric Jameson
  • Edebiyat Üzerine Yazılar - Murat Belge
  • Postmodern Edebiyat Kuramı - Niall Lucy


8 Nisan 2013 Pazartesi

Kırtasiye vb. ıvır zıvır severler için cennet: Sedir

Benim gibi olur olmaz her şeye para harcamaya bayılan biri için çok zor, her gün ama her gün önünden geçerken test ediliyorum. Bazen bu yere girmeden geçip, doğruca uslu uslu evime gidiyorum, bazen de nefsime yenilip girip bir şeyler satın alıyorum.

Sedir açılalı çok olmadı sanırım, belki de oldu ama ben sadece son 1-2 senedir hatırlıyorum. Çok güzel şeyler satıyorlar, her yerde çok sık karşınıza çıkmayacak şeylerden hem de. Kırtasiye ürünleri, çantalar, kutular, desenli peçeteler, kupalar, anahtarlıklar şimdi benim aklıma gelenler. Çok sevilen markalar bir araya toplanmış: The Smiley Company, Star Wars, Mr.Men, Hello Kitty, Barbapapa (yakında bu marka hakkında bir yazı yazmayı düşünüyorum). Vitrinleri de sık sık değişiyor. 

Nerede derseniz, Moda'da. Epeyce ünlü bir Tek Büfe var Moda Parkı'na doğru. Onun çok yakınlarında, karşı çaprazında. Sitelerinden de bakabilirsiniz tabi adreslerine, ben çok kötü anlattım. Sitede (tık) ürünler de varmış bu arada.

Benim sonsuz param olsa hemen koşup alacağım ilk 5 ürün:

  1. Barbapapa makyaj çantası
  2. Mr. Happy çöp kutusu
  3. Miss Sunshine vintage metal kalem kutu
  4. Smiley kumbara
  5. Retro alışveriş çantası
Umarım uğrarsınız ve bir şeyler beğenirsiniz (:

Son bağımlılığım: Sylvanian Families

Biriktirilebilir şeyleri hep çok sevdim. Taso olsun, Pokemon kartı olsun benim için hiç fark etmedi. Bir sürü ıvır zıvırımdan annem çok şikayetçi olsa da ben dönüp dolaşıp birikmiş tonlarca şeye bakmayı seviyorum. Birkaç ay önce, kaynağını hatırlamıyorum, erkek arkadaşımla deliler gibi Çöps almaya başladık. O da neymiş derseniz şuradan bakabilirsiniz. Çok da ucuz bir şey olmadığından kendimizi sınırlamaya çalıştık, haftada bir tane alma hakkımız vardı ama bir günde 5 tane aldığımız zamanlar da oldu. Şimdilik bu merak geçmiş gibi. Onun yerini başka bir seri aldı.

Geçen Cumartesi itibariyle artık 15 aydır sevgiliyiz diyebiliyoruz. Öyle kutlama falan yaptığımızdan değil de, bu sefer bir değişiklik olsun, bir mağazaya girelim ve 15 dakika içinde birbirimize hediye alıp çıkalım dedik. 
Sylvanian Family serimin ilk iki, en değerli parçalarına işte o gün sahip oldum. İlk başta ne olduklarını anlamadım, daha doğrusu biriktirilebilir bir şey olduklarını bilemedim. Sonra içinden çıkan karta baktım ve hepsine o an sahip olmak istedim. Bir de, çok güzel saydam, taşınabilir minik kutularda satılıyorlar.

Bu seri, hayali bir ormanda yaşayan ailelerden oluşuyor. Kedi, köpek, kirpi ve daha bir sürüsü var. Farklı farklı olaylar/aktiviteler üzerinden hazırlanmış. Evlilik, okul, spor, yemekler, evler... Çok kalabalık, çok sevimliler. Bana hediye gelen bu ikisi bebek Sylvanian'lardan. Kedinin bir de çıngırağı var, ama fotoğrafta yok. 

Sadece çocuklar değil, bence büyükler de çok çok sevebilir. Ama en çok çocuk kalmış, çocuk insanlar bayılabilir. Tavşan, kirpi ve sincap ailelerine özellikle bakmanızı öneririm.

Hikayelerine, ürünlere, nerede satıldıklarına ve diğer tüm bilgilere şuralardan ulaşabilirsiniz.

Sevgilime Okuyan Kedi'den bahsettim!

Blogu olanlar var, olmayanlar var. Blogunda anonim anonim yazanlar var (benim gibi), cesur yürekler var. Blogun kaçıncı senesi bilmiyorum, 2-3 oldu herhalde. Bugüne kadar buradan kimsenin haberi olmadı. Ta ki bugüne kadar. Bugün sonunda erkek arkadaşıma söyledim. 

Buraya hep aklıma gelenleri, pek de ölçüp tartmadan yazdım. Mühim şeylerden de bahsetmedim zaten. Çok uzun aralar verdim, keşke vermeseydim. Bu aklıma geleni yazma şeyi de tahminen zaten okulda sürekli üzerine çok düşünülmüş, çok planlı hep de içten pazarlıklı yazılar yazmama bir isyan olarak gelişti sanırım. Birazcık da bu gelişi güzellikten çekinip söylememiştim ona. Ama çok sevdi, çok beğendi. Hep yaz, çok yaz dedi. Ben de mutlu oldum. Çok. Ve bir kez daha onu neden bu kadar çok sevdiğimi anladım, yine yine onu çok sevdim. 

Bundan sonra onun takibinde burası. Belki arada o da yazar. En güzel o yazar, çünkü.

7 Nisan 2013 Pazar

Hasan hiçbir şeyden korkmuyordu

"Hasan hiçbir şeyden korkmuyordu. Ölüm onun için bir cennet bahçesiydi. Sustalısını elinden almamışlardı. Hasan gibi insanlara, her şeyi göze almış, ölümün öte yanına düşmüş, ölümün tarlasında, ölümde yaşayan yürekli insanlara yaklaşmak, kim olursa olsun, candarma, eşkıya, katil olsun, isterse en yürekli olsun, kolay değildi. Hasana ancak, Hasan gibi yaşamın ötesine, ölüme düşmüş insanlar yaklaşabilirler, onunla aynı ipte oynayabilirlerdi."

-Yaşar Kemal, Yılanı Öldürseler

Bu aralar ne dinliyorum? #1

Afro-Blue - Abbey Lincoln
On Fire - Sebadoh
High and Dry - Radiohead
Pink Moon - Nick Drake
This is a Song - Magic Numbers
Lime Tree Arbour - Nick Cave
Well Worn Hand - Editors
The Bad Thing - Arctic Monkeys
Steady As She Goes - The Raconteurs
The Buzz Off - Joe Beats

Les Cakes de Bertrand & Clairefontaine İşbirliği


Dün D&R'a gittim, uzunca bir süreden sonra. Moda'da D&R olmadığı için aklıma bile gelmiyordu açıkçası. Kanyon D&R'a girmemle başımın dönmeye başlaması bir oldu, çünkü çok büyük. Labirente benzemesi ise ayrı bir konu. Neyse, gelelim ne bulduğuma. Kırtasiye ürünlerine ayrı bir sevgim olduğundan bloga yazmadan geçemedim.

Epey küçükken, annemlerle Paris'e gittiğim zamandan hatırlıyorum Clairefontaine markasını. Çok güzel defterleri vardı ve ben de bir tane sarı, bir tane de pembesinden alıp matematik ve sosyal bilgiler defteri yapmıştım. Bu sefer yıllar sonra karşıma çıktığında, bir başka mükemmel marka ile, şahane psataların mucidi Les Cakes de Bertrand ile işbirliği içerisindeydi. 

Oldukça geniş ve buram buram Paris kokan bu koleksiyonda çok güzel çantalar, defterler, kalem kutuları ve kitap ayraçları var. Kendimi durduramayıp kalem kutusu ve yusufçuklu bir ayraç aldım, hiç pişman da değilim. 

Clairefontaine kataloguna şuradan ulaşabilirsiniz.
Özellikle bu seriyi merak ediyorsanız ise şuradan.

Au revoir!

Yılanı Öldürseler - Yaşar Kemal (kitap arkası yazıları serisi)


"Hasan aile onuru uğruna akrabaları ve köylülerin baskısıyla annesini öldürmek zorunda kalır. Dokuz yaşında işlediği bu cinayeti hiçbir zaman aklı almayacak, kabullenmeyecek ve anlamlandıramayacaktır. Toplumsal cinnetin bir çocuğu katil olmaya sürüklemesinin romanı Yılanı Öldürseler kurban kavramına odaklanır."

Bibliyofil misiniz?: Belirtiler


Çok sevdiğim şu siteden aldım bu görseli

Ekşi Sözlük'te kendimi buldum

Ekşi Sözlük'te şöyle şöyle yazmışlar, çok sevindim!

Şuradan bakabilirsiniz


  • okumayi, kirtasiyeyi, kedileri seviyorsaniz takip etmeniz gereken kaliteli bloglardan biri. sahibinin akademisyen olmasinin da etkisiyle kaliteli paylasimlar var. surekli bestseller okuyup onu tanitan sacma bir blog degil anlayacaginiz.

  • zeka kıvraklığı açısından şu başlığın gece gece acımaksızın yarmaya yettiği blogdur: bir kedi hikayesi: ayı

Neler oldu, neler bitti

Yine uzunca bir aradan sonra merhaba,
Bu araları neden veriyorum bilmiyorum ama zaman zaman her şeyden yorulduğum, sıkıldığım doğrudur. Keşke öyle olmasa ama oluyor işte. Bu aralar yine kafam çok karışık, belki hatırlarsınız, akademisyen olma hayaliyle yola çıkmıştım. Bir süredir akademisyenlerden ayrı, akademiden ayrı soğudum. Belki sadece yer değişikliğine ihtiyacım var ama sanki ben daha büyük değişiklikler peşindeyim. Bakalım, bu aralar bir karar versem fena olmayacak gibi. Akademiye alternatif ne derseniz, bir işe girip çalışmak. Onun da sıkıntıları hepimizin bildiği üzere apayrı. Ben isterim ki bir yayınevinden vb. bir yerlerde çalışayım, ama işte her istediğimiz olsa...

Neyse, başka neler oldu?


  • Kedim büyüdü
  • Saçlarım biraz uzadı, en son çok çok kısaydı
  • Biraz kilo aldım, çok üzülüyorum bu duruma
  • Epey kitap okudum, buna seviniyorum
  • Daha fazla fotoğraf çekiyorum
  • Çok sağlıksız besleniyorum
  • Yakın zamanda Moda'dan taşınıyorum, buna üzülsem mi sevinsem mi bilemiyorum
  • Seneye hangi şehir, hangi ülkede olacağıma dair en ufak fikrim yok
  • Erik çıktı, bu iyi haber
  • En yakın arkadaşım İstanbul'a taşındı
  • Eski arkadaşlarımı aradım, buldum
  • Evlenen arkadaşım hala yok
  • Sevgilimle mutluyuz
  • Bahar temizliği yaptım
  • Yakın zamanda Kıbrıs's gidiyorum, turist gibi
  • Hastalık hastalığım arada bir ortaya çıkıp kendini gösteriyor
  • Gözlerim iyice bozuldu
  • Yapılacak işler listem 28 maddeye ulaştı
  • Artık daha bilinçli bir tüketiciyim, sıkıcı ama karlı
  • Oje sürmeyi bıraktım
  • Sadece BİC marka kalem kullanıyorum
  • Pahalı parfümlerden Johnson's Baby Cologne'a geçiş yaptım, Ocean olana
  • Her sabah en geç 8'de kalkmaya çalışıyorum
Benden haberler bu kadar (: