Eskiden, ben küçükken babam sık sık Almanya’ya giderdi.
Devasa boyutlarda çikolataların, hiçbir zaman anlayamayacağım Almanca
kitapların yanında bir de 500-600 sayfalık kataloglar getirirdi. Hala var mıdır
bilmiyorum, ancak bu kataloglar her şeyi satan mağazaların/markaların tüm
ürünlerini gösterirdi. İsteyen de telefondan sipariş verebilirdi, herhalde
sadece Almanya içinde çalışıyorlardı. Bir de katalog dedim, ama estetik
kaygılardan uzak sırayla ürünlerin resmini çekmekten ibaret değildi kesinlikle.
Öncelikle çok güzel, sarışın sarışın ablalar taşırdı bluzları, hırkaları ve yer
yer de iç çamaşırlarını. Tam şu anda tüm bu şeyin adının Quelle olduğunu
hatırladım. Çok güzel altın takılar olduğunu da hatırlıyorum. 5 yaş civarında
aniden ortaya çıkan altın sevdamın tek sorumlusu da anneannemdi tahminen, ona
göre taktıkça artardı çünkü sarı bilezikler, kolyeler ve yüzükler. Bir oyuncak
sayfası vardı ki, en çok açık kalan sayfa olduğundan yer etmişti. Elinize ilk
aldığınızda bu iki kiloluk şeyi, hop diye oyuncak sayfası açılıverirdi. Neredeyse
gerçek mutfak boyutundaki oyuncak mutfaklara içim giderdi, toplumsal cinsiyet
rolleri bana iyi yedirilmişti. Ve elbette neredeyse insan etinden farksız
maddeden yapılmış, yine gerçek ebatlarda, bebekler ya da evinizin içinde kendi
muhitiniz olarak belirleyebileceğiniz plastikten yapılma devasa evler. 90’larda
çok şanslıydık, Kinder vardı ve Barbie, ama bizim bile görüp kıskanacağımız
oyuncaklar da yok değildi.
Tek kişilik saçma oyun neydi peki? Elbette benim uydurduğum
bir şeydi. Esasında anneannem evin içinde hiç yalnız bırakmazdı beni, hep beraber
oyunlar oynanırdı. Ben hayali telefonumla onu arayıp, “Merhaba İnci Hanım, eğer
bugün siz birine gitmeyecekseniz, birisi de size gelmeyecekse, ben size
oturmaya gelebilir miyim?” diye kibarca sorardım. O da, “Tabii tabii, buyrun,
bekliyorum” derdi. Sonra benim çantamı toparlayıp karşı sedire, ona misafirliğe
gitmemle ne hayali kekler börekler yerdik, ne dedikodular yapardık aslında hiç
varolmayan insanlar hakkında, haddi hesabı yok. Ancak kasabada yaşıyorduk,
dedem hiç dinlenmeden 17 saat bahçede çalışabilen bir çiftçiydi. O zamanlar
köylü ne kadar milletin efendisiyse, dedem de bizim evin ulu önderiydi. Bizim
anneannemle hayali misafirliklerimiz genelde dedemin bahçeden getirdiği on kilo
ıspanakla ya da turpla bölünürdü. Mutlaka yıkanmaları, o değilse ayıklanmaları
gerekirdi. Evin erkeği gelince ben de tüm edepli hanımlar gibi anneannemden
izin isteyip, karşı sedirin yolunu tutardım.
Quelle işte bu zamanların kurtarıcısıydı. Quelle yoksa da
oyun hamurları, boyama kitapları ya da pencere önü beni avuturdu. Pencere önü
güzeldi, sokaktan geçenlere surat yapılırdı onlar bakmazken, ama bakarken olmaz
çünkü küçük bir kasabaydı ve neredeyse herkes akrabamızdı. Zaten Quelle hep oradaydı.
Açılan ekonominin, Körfez Savaşı’nın, yıkılan duvarların ve elbette birbiri arkasına
pıtırcık gibi açılan televizyon kanallarının bir yan ürünü olarak meydana gelen
ben tüketme kavramına aşinaydım. Kral Tv favorimdi, dönemin Hint ve Meksika
dizileri ise bağımlılığım. Her ne kadar alışveriş bakkaldan alınan bir kırmızı,
bir mavi balon bir de tüp çokokremden ibaret olsa da, evde hızla artan büyük,
renkli poşet sayısından işkilleniyordum. Quelle ve beraberinde sinsi sinsi
evlere soktuğu ideoloji bana hiç yabancı değildi. Hayali oyun da zaten, benim
ilk sayfadan başlayıp, her sayfadan kendime sadece bir şey alma hakkını
tanımamdı. Yaşlı kadın pantolanları sayfası kolaydı, en pembeyi seçerdim.
Ayakkabılar da tamam, üzerinde taş olanı alırdım. Erkek kıyafetleri, babam için
bir şeyler seçmece ve bu kısımlar da yine umrumda olmazdı. Ama genç kız
kıyafetleri, oyuncak sayfası, çantalar ve kalemler... Bu sayfalar benim için
zorlu bir sınavdı. Tek bir şey seçilecek, ama hangisi? Kendi kendimden birden
fazla sayıda bir şeyler almak için izin istemeler, üzülmeler ve sonrasında
canımın sıkılması ve Quelle’in bir kenara atılması. Ve ertesi gün yeniden, ilk
defa bakıyormuş gibi sayfaların açılması.
Quelle güzeldi.
Bu Quelle yazısı nereden çıktı peki? Annemlerin evinde
etrafı karıştırırken eski kitap katalogları buldum, oradan geldi aklıma.
İnternet sitelerini bile buldum: http://www.quelle.de/
keşke o nostaljik Quelle'nin bir fotoğrafını paylaşsaymışınız burada :)
YanıtlaSilQuelle'yi ben de hatırlıyorum.Yazınızı beğendim.
YanıtlaSilsevgiler
bu yazını çok sevdim.
YanıtlaSilCok begendim. Paylasmam lazim.
YanıtlaSil