12 Ağustos 2011 Cuma

Gül Mevsimidir - Füruzan


2 hafta önce yine bir başka şehire doğru yola çıkarken bavulu bir çırpıda hazırlayıvermiştim. İnsan keyifsiz olunca, yapmaktan en çok zevk alığı işler bile yük olup çıkıyor. Birkaç parça kıyafeti gelişigüzel katlayıp koyduktan sonra, neredeyse ne olduklarına bakmadan 10-15 tane de kitap atıverdim bavula. Lafın gelişi atıverdim diyorum, elbette fırlatmadım. Bir tek daha önce okumadıklarımdan seçmiş miyim diye kontrol ettim o kadar. İşte vardığımdan beri o kitapları okuyorum. İyiler de var aralarında, uzun yola çıkarken taşınacak kadar iyi olmayanlar da.

Geçen gece, yeteri kadar oflayıp pufladığım bir günün ardından erkenden uykum geliverdi. Ben de bari elime bir kitap alayım da gireyim yatağa dedim. Elime ilk Füruzan geldi. Bu arada bu rastgele yaşamım da oldukça garip değil mi? Kitapları böyle seçiyorum, giyeceklerimi ve yiyeceklerimi de. Pek hayra alamet değil gibi bu durum. Her neyse. İşte başladım bu kitabı okumaya. Füruzan'ın yazdıklarını genel olarak (bu genel olarak lafını da hiç sevmem ama neyse) severim. Ama nedense bu o kadar etkilemedi beni. Belki kendi tatsızlığımı taşıyorum kitaplara. Öyle olmadığını varsayıyorum.

Kitaba başladığın an, bir ah çektim içimden. Onca kitap arasından yine mi bir aşk hikayesi! Hem de aşka ve türevlerine inancımın en aza indiği bu dönemlerde. Neyse, o kadar yoldan getirmişim bari okuyayım dedim. Korkum duygusallaşmak, üzülmekti gece gece. Olmadı. Bu aşk beni hiç etkilemedi.

Füruzan'ı, kitaplarını duymuşsunuzdur. Bana göre çok güzel bir kadın. Kadın yazar. Ben ilk olarak Kırk Yedi'liler ile tanıdım. Lisede. Sonra birkaç kitabını daha okudum, ama en sevdiğim hep ilk okuduğum olarak kaldı. Hakkında çok fazla şey bilmiyorum zaten son zamanlarda öyle çok adını duyduğum da yok. Siz duyuyor musunuz?

Gelelim kitaba. Benim kitabım eski bir baskı, cildi yıpranmış. 1985 yılında Can Yayınları'nda basılmış. Kitabın en arkasında Erdal Öz'in Füruzan ile yaptığı kısacık bir söyleşi var. Oradan öğreniyoruz ki aslında Gül Mevsimidir yazarın daha önce Kuşatma adıyla yayınlanmış öykü kitabında yer alan öykülerden biriymiş. Daha sonra Erdal Öz'ün teklifi üzerine kitap olarak basılmış.

Bu aşk hikayesinin kahramanları Mesaadet ile Rüştü Şahin. Aslında Mesaadet o kadar baskın bir karakter ki, bu aşkta Rüşüt Şahin'e yer yok gibi. Daha doğrusu Mesaadet'in olduğu herhangi bir yerde ikinci bir kişiye ne yer ne de gerek var. Bugüne kadar en itici kitap karakterleri diye bir liste yapsam, bu İzmirli şımarık zengin kızı kesinlikle en tepelerde yer alırdı. Hem benim ne haddime onu aşağılara bir yere yerleştirmek.

Kitap aslında zamanda zigzaglar çizer gibi. Bir genç Mesaadet anlatıyor bir yetmişini geçmiş Mesaadet. Sonra hop dışarıdan bir göz aktarıyor bize olanları. Yorucu değil aslında. Güzel. Mesaadet anlattığına göre çok güzel bir kız. Sonra da güzel bir kadın. Ama hep mutsuz. Ailesinden sevgi görmüyor, ilk aşkı savaşta ölüyor, evlendiği adamı sevemiyor. Füruzan sanki tüm bunların sonucu Mesaadet tatsız bir ihtiyar olmuş gibi anlatıyor ama bana kalırsa öyle değil. Bazı insanlar doğuştan sevimsizdirler. Mesaadet kesinlikle onlardan biri. Kitap boyunca da sözde, Mesaadet'in kendiyle hesaplaşmasını okuyoruz. Bence hiç sahici değil.

Kendi mutsuzluğumu kitap karakterleri üzerinden dışarı kusuyorum falan sanmayın. Sevemedim ben bu kitabı. Füruzan aslında kendi de dile getiriyor söyleşisinde, daha önce denemediği bir tarz, bilmediği hayatları anlatıyor. Zenginliğin, ihtişamın tasvirlerinde bir sorun yok. Sorun kitabın genel olarak çok eğreti durmuş olması. Ben bir tek hafif deli dadı karakterini sevdim. Onu da Mesaadet sevmediği için sanırım.

Kısacası, bildiğimiz zengin kız-fakir oğlan aşkının farklı bir versiyonuydu okuduğum. Belki de ben artık bu klişelerden çok sıkıldım. Bir de kahramanlarını evmediğiniz bir aşk hikayesini ne kadar sevebilirsiniz ki? En fazla umutları olan genç bir adamın genç yaslta savaşta ölümüne üzülebilirsiniz. Hani bazı aşklar vardır, bazı insanlar, sizin daha iyi bir insan olmak sebebinizdir. Füruzan onu anlatmaya çalışmış bana kalırsa. Kitap boyunca okuyucunun Mesaadet ile arasında bağ kurabileceği bir an bile olmuyor. Bir kere olsun sevimli bir şey yapmıyor, iyi bir kelime çıkmıyor ağzından Mesaadet'in. Böyle olunca da, bu aşk hikayesini dinlemek istemiyor insan.

Aşk acısı kötü bir şey diyerek sonlandırabilirim bu yazıyı da sanırım.

"Heyhat, hayat sevdalılara acımıyor!"


"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder