Bir anket daha biteli uzun zaman oldu ama ben anca yazısını
yazabiliyorum Bu hafta korkunçtu. Aslında hala da devam ediyor, henüz geçmiş
zaman ekleri kullanmaya hakkım yok sanırım. Pazartesi bir sunum ve sunum yazısı
hazırlayarak başladım haftaya, Salı günü ise Hannah Arendt’in ünlü The Origins
of Totalitarianism adlı kitabı için bir yazı yazdım, güzel de oldu. Çarşamba
günü ise Sivil Toplum ve Din konulu bir başka sunumum vardı. Yazısını da yazmak
lazımdı ama yazamadım, ek süre istedim, verildi. Bugüne bir şey yok. Tabi dört
saatlik asistanlığı bir şeyden saymıyorsak. Yarına yine okunması gereken bin
tane şey var. Bir de tüm bunlar olurken erkek arkadaşım hep yanımdaydı, çünkü
bu Cumartesi ben İzmir’e dönüyorum tatil için ve bir süre görüşemeyeceğiz. Falan
filan. Kısacası bu hafta çok yoğundu, güneş açmamış olsa hiç çekilmezdi.
Gelelim anket sorusuna.
“Sizce kitap hırsızlığının diper hırsızlıklardan farkı var
mı?”
Evet, var diyenler: 14 kişi
Hayır, yok diyenler: 34 kişi
Bu konu benim kafamı ara ara kurcalar aslında. Hırsızlık
genel olarak beni geren bir durum. Günlük ve sıradan ve kronik paranoyalarıma
zaman zaman aklıma dükkanlardan çıkarken ya yanlışlıkla bir şey çantamın içine
düştüyse, ya bakarken dalgınlıkla cebime attıysam gibi fikirler düşer. Alarmlı
kapılardan çıkarkan içim içimi yer. Ötmem elbette, çünkü eşyalar cansızdır ve
kendiliklerinden çantaların içine doğru hareket edemezler. Her neyse, galiba
hırsız olma şeysi bana korkunç geliyor. Hayatımda bir kez bir şey çaldım.
Üçüncü sınıftaydım. Sınıfta kaybolan eşyaların konduğu bir kutu vardı. O zaman
pek ünlü olan renkli kalemler vardı. Bir kalemin içinde karışık renklerin
olduğu bir şey. Anlatamadım, neyse. İşte onu çalmıştım sonra da eve gelip
kıyafet dolabına saklamıştım. Annem bulunca da kızmıştı birazcık, bir daha
sakın yapma demişti. Ben de bir daha bir şey çalmadım ondan sonra. O vicdan
azabı beni korkutuyor galiba, ya da eskilerden kalma şu yakalanma korkusu. Çevremden
duydum ama bir sürü hırsızlık hikayesi. Küçük zararsız şeyler, bazen de
büyükleri. Bilmiyorum, bana göre işler değil galiba bunlar.
Kitap hırsızlığına gelince (bu arada favori kitaplarımdan
biri olan Kitap Hırsızı geldi aklıma, Markus Zusak’ın kitabı), o apayrı bir
konu galiba. Evet kitaplar pahalı. Evet ebn de dünyadaki tüm kitaplar benim
olsun istiyorum. Evet ben de maaşlı bir çalışanım. Evet benim de bazen param
çok çabuk bitiyor, mesela erkek arkadaşımla tatile çıkma planımız butik otellerin
garip pahalılığı sebebiyle sürekli erteleniyor falan filan... Sanırım benim
kitap da çalamamamın birkaç sebebi var. Öncelikle hep aynı yerden kitap
alıyorum, artık beni çok çok tanıyorlar ve bu insanlardan bir şey çalmam çok
korkunç olur. İkincisi, kitaplar büyük şeyler bence. Çalsam nereme koyabilirim
ki? Of çok gergin iş. Yok ben yine az yemek, çok kitap taktiğime devam edeyim
en iyisi.
Peki kitap hırsızlığının diğer hırsızlıklardan fark ı var
mı? Diğer bir deyişle, çalınan şeyin kitap olması eylemin niteliğini değiştirir
mi? Değiştirmeye yeter mi? Bana kalırsa, eylem aynı eylem. Çalıyorsun işte. Ama
çaldığın şey suçu belki biraz azaltır. Bilmiyorum belki de azaltmaz. Ben çok
net bir cevap veremiyorum sanırım bu soruya.
Son olarak yetkililere şöyle seslenmek istiyorum, kitap
fiyatlarını düşürün, lütfen!
Ben bu ankete katılmamıştım, ama bana kalırsa farkı yok, evet. Burada senin yazdığın gibi eşyaların cansızlığını unutup çantama düşmüş mü diye paranoyalara kapılıyorum hep. Ama "hırsızlık kötü müdür?" diye de düşünüyorum çoğu zaman. Ve aklıma hep "Bisiklet Hırsızları" filmi geliyor.(http://en.wikipedia.org/wiki/Bicycle_Thieves) Ve sonra Brecht'in "önce ekmek gelir, ardından ahlak" sözü ;)
YanıtlaSilkitap hırsızlığı denince aklıma hep SATRANÇ kitabındaki, paltonun cebindeki kitabın çalınış sahnesi gelir;)
YanıtlaSilhırsızlıkta göreceli bir kavram gibi geliyor bana..robin hood da bir hırsızdı..ne kadar zenginden (ç)alıp fakire dağıtsa da..fakat günümüzde zaten bizden çalınan o kadar çok maddi manevi değerlerimiz var ki ayrıyetten kitap ücretlerinin de gerçekten pahalılığı düşünülürse kitap hırsızlığının masum kaldığı söylenebilir...ama ben yapamam galiba böyle birşeyi :)
YanıtlaSilBu tartışmada unutulan bir nokta: Kitabı hazırlama sürecine dahil olan herkesin de aslında bir açıdan maaşlı çalışanlar oldukları. Yazarlar ve çevirmenler telif alıyorlar. Yayınevlerinde editörler, dizgiciler, düzeltmenler, halka ilişkiler görevlileri çalışıyor. Matbaalar kitapları basarak dönüyorlar. Kitapçılar haliyle kitap satarak kazanıyorlar. Maalesef yayıncılık insanın emeğinin karşılığını tam olarak alamadığı bir alan. Kitap hırsızlığı, çalınan kitap çok parası olduğu düşünülen bir yayınevinin de olsa, tüm bu insanların emeğine tükürmeye benziyor.
YanıtlaSilEvet, kitaplar pahalı. Fakat direk dağıtımcılardan aldığınızda yüzde otuz indirim yapılıyor. Mümkünse yayınevlerinin kendi bürolarına giderseniz yüzde elliye varan indirimlerle alabilirsiniz kitapları. Kitapyurdu.com gibi siteler İdefix'ten de ucuz kitap satıyor. Sahaflarda her şeyi bulmak mümkün -- sahafa gidemiyorsanız nadirkitap.com'da sonsuz bir liste var. Dahası, üç kuruş bile vermek istemiyorsanız, her zaman kütüphanelere başvurabilirsiniz.
George Orwell'in kitapları sigaralarla kıyasladığı bir denemesi vardır. Arkadaşlarının şikâyeti üzerine aslında kitap okumanın nasıl ucuz bir şey olduğunu hesaplamıştır...