"Ama Kraliçe gibi yetişmiş biri için, zevk daima görevden sonra gelirdi. Okumak gibi bir görevinin olduğunu hissederse bu işe temiz bir vicdanla, zevkle girişirdi ve eğer zevk varsa bu rastlantısal bir şeydi. Peki bu iş onu niçin esir etmişti şimdi? Bunu Norman'la tartışmamıştı, çünkü bunun sadece, onun pozisyonunda bulunan birini ilgilendiren bir şey olduğunu hissediyordu.
Kitapların cazibesi, dedi kendi kendine, kayıtsızlığından geliyor; edebiyatta gururlu bir şeyler vardı. Kitaplar onları kimin okuduğuna, yahut okuyup okumadığına hiç aldırmazdı. Kendisi de dahil olmak üzere, bütün okurlar eşitti. Edebiyat, dedi kendi kendine, bir Commonwealth'tir, harflerse bir cumhuriyet. Aslında bu deyişi daha önce duymuştu... harfler cumhuriyeti, daha önce kullanılmıştı bu, mezuniyet törenlerinde, şeref payeleri verilirken falan, fakat o günlerde bunun ne demek olduğunu tam bilmiyordu. O zamanlar, bir şekilde cumhuriyet lafının edilmesini hafiften bir hakaret ve bizzat kendisinin huzurundayken, en azından bir patavatsızlık gibi görümüştü. Bunun ne anlama geldiğini ancak şimdi kavrıyordu. Kitaplar kimseye hürmet etmezdi. Tüm okurlar eşitti ve bu da onu yaşamının başlangıcına geri götürüyordu. Genç bir kızken, hayatının en büyük heyecanlarından birini V-E gecesinde, * kızkardeşiyle birlikte kapılardan dışarı çıkıverip de, hiç tanınmadan kalabalığa karıştığında yaşamıştı. Kitap okurken de böyle bir şeylerin varlığını hissediyordu. Kitap anonimdi, paylaşılan bir şeydi, ortak bir şeydi. Ve herkesten ayrı bir yaşama yöneltilmiş Kraliçe buna can attığını hissediyordu. Bu sayfaların ve bu kitap kapaklarının arasında, tanınmadan yaşayabiliyordu."
-Kraliçe Kitap Okursa, Alan Bennett, Sel Yayıncılık, 2008, s.28.
* 8 Mayıs, İkinci Dünya Savaşında Müttefiklerin Avrupa'da zafer günü (ç.n.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder