"Sana daha önceden ne söylediğimi hatırlıyor musun?"
"Dışkımı içine gömmek için bir çukur kazmayla ilgili olanı mı?"
"Onu değil."
"Gerçek adımı, ne de gideceğim yeri hiç kimseye söylememe üzerine olanı mı?"
"Onu da değil, bir kez daha."
"O halde neyi?"
"Babile'e kaç mil kaldı?" diye açıkladı adam.
"Sahi. Evet. O."
"Oraya mum ışığında varabilir miyim? Oraya ve tekrar geriye. Sadece mum, görüyorsun ya. Pek çok mum başaramaz onu. Bir hayli uğraştırdı bunu bulmak." Sonra da yaban elması büyüklüğünde bir mum dibi çıkardı ve onu Tristran'a uzattı.
-Yıldız Tozu, Neil Gaiman, İthaki Yayınları, 2007, s.127.
*Siz de elinize gelen ilk kitabın 127. sayfasından bir alıntı yaparak yorum bırakabilirsiniz, ben de blogda yayınlarım (:
"Mösyö Waloumba'ya sordum. Madam Rosa'yı, Afrika'ya, oradaki yaşlılara sağlanan kolaylıklardan onun da yararlanması için, kendi kabilesine yollayamaz mıyız, diye. Mösyö Waloumba çok güldü, bembeyaz dişleri vardır çünkü. Lağımcı kabile kardeşleri de çok güldüler, aralarında kendi dillerinde konuştular, sonra da bana yaşamın o kadar basit olmadığını söylediler." 127. sayfa. Onca Yoksulluk Varken, Emile Ajar, çev.Vivet Kanetti, Agora Kitaplığı, 2009.
YanıtlaSilArkamızdaki çimenlerin üzerinde ayak sesleri duydum.
YanıtlaSilKalbim duracak gibi oldu
Bir gölge gördüm. Kapıcı dondurmasını yemeye devam ediyordu; iyi bir arkadaş ama berbat bir bekçi köpeğiydi.
"Selam, Ed."
Bu sesi tanıyordum.
Tanıyordum ve duyunca kendi içime büzülüvermiştim.
Bu Sophie'ydi. Yanıma oturmak için izin isterken atletik bacaklarını gördüm.
"Elbette," dedim. "Dondurma ister misin?"
"Hayır, teşekkürler."
"Kapıcı'nınkini paylaşmak istemiyorsun yani?"
Güldü."Hayır, teşekkürler... Kapıcı mı?"
Göz göze geldik. "Uzun hikaye."
Şimdi sessizdik. İkimiz de bekliyorduk. Sonunda kendime büyük olanın ben olduğumu ve dolayısıyla sohbeti benim başlatmam gerektiğini hatırlattım.
Ama yapmadım.
Bu kızı havadan sudan sohbetlerle harcamak istemiyordum.
-Hiç Kimse Sıradan Değildir, Markus Zusak, Martı Yayıncılık, 2012, s.127
Kız gene önüne düştü. Doğrusu bu gibi geliyordu çünkü oğlandan çok daha iyi biliyordu yolu. Kızın ardı sıra onun güney yolu dediği patikada yürüyordu. Önlerinde, arkalarında, sollarında, sağlarında sessizlik ve akşamın hiç değişmeyen derin, duru aydınlığı vardı.
YanıtlaSilÜç ırmaktan sonuncusunu da aşıp ilk yokuşa tırmanmaya başladıklarında kızla aralarındaki uzaklığın giderek azalmaya başladığını gördü. Kızın hızlı adımları yavaşlamış ya da kararlılığını yitirmişti.
Tırmandıkları küçük tepenin sırtına çıktıklarında huş ağaçlarının soluk, ince tülleri ardından önlerindeki dağın üzerlerine doğru kocaman bir karanlık gibi yükseldiğini görünce kız durdu.
-Başlama Yeri, Ursula K. Le Guin, iletişim yayınları,1995, s.127