8 Şubat 2011 Salı

Bir Sirk Geçiyor - Patrick Modiano


Ve sonunda bitti. Bu kitaba başladığımdan beri evimi iki kez temizledim, saçlarımı kestirdim, yeni bir ayakkabı aldım, arkadaşlarımla buluştum, Kadıköy'den Moda'ya yürüdüm, Caddebostan sahilini baştan aşağı dolaştım ama bir bu kitabı bitiremedim. Bitti ya artık huzurlu ve mutlu bir insanım, yeniden. Aslında beğeni çıtamı yüksellti sanırım en son okuduklarım sonrasında bu kitap beni yordu. Kimbilir belki de Modiano'nun kötü bir zamanda yazdığı çok da iyi olmayan bir kitaba denk geldim. Kimbilir...

Modiano 1945 yılında İtalyan bir baba ve Belçikalı bir annenin çocuğu olarak Fransa'da doğdu, yazar olmaya karar verdi, yazdı ve yazmaya halen devam ediyor. Kötü Bir İlkbahar, Yıkıntı Çiçekleri ve En Uzağından Unutuşun benim çevremdeki insanlar tarafından bilinen kitaplarından bazıları. Benim okuduğum kitapsa kütüphane kitabıydı. Zamanında 1.000.000 liraya alınmış. 1993 yılında Varlık Yayınları tarafında basılmış, Fransızca'dan çevirisi Filiz Nayır Deniztekin tarafından yapılmış. Kapağı yayınevinin klasik çizgisinde, ben beğendim. 

Romana gelecek olursak, öncelikle belirtmeliyim ki Modiano'nun dili oldukça farklı. Kesik kesik, kısa cümleler kullanıyor. Halihazırda esrarlar ve gizemlerle dolu bu öykü, okuyucu için daha da karmaşık bir hal alıyor. Kitap boyunca Paris'ten birçok sokak ve kafe adı okuyorsunuz, ben ancak kitabın ortalarına geldiğimde ana karakter nerede oturuyor, önemli kafe hangisi öğrenebildim. Kafam epey karıştı. Diğer bir gariplik ise kitabın sonuna geldiğimde tüm olayların aslında sadece 4 gün içerisinde gerçekleştiğini öğrenmek oldu. Oysa bana aylardır Paris'in arka sokaklarında dolaşıyoruz gibi gelmişti. 

Romanda genç bir adam ve genç bir kadın var. İsimlerinin romanda önemi yoktu, kim oldukları dahi belli değildi. Yani isimler var ama yok, aileler var ama yok, beraber geçen 4 gün hem var hem yok. Her şey bir polis sorgulaması sonucu başlıyor, adam ve kadın tanışıyor. Sanırım adam beni de kandırmış yaş konusunda çünkü aslında adam falan değil. 18 yaşında bir yeniyetme olmasına rağmen herkese 21 yaşında olduğunu söylüyor. Sonra mavi gözlü güzel kadın var. Ne yaptığı belli değil, beraber yaşamaya başlıyorlar, ara sıra gidip eski evinden bavullar taşıyor bu eve. İçlerinde ne var belli değil. Sonra genç adamla beraber yaşayan yaşlı bir adam var, neden onunla yaşıyor belli değil, sadece babasının eski bir arkadaşı olduğunu biliyoruz. Onun dansözlük yapmaktan utanan bir kız arkadaşı var o neden romanda, bilmiyoruz. Çocuğun babası İsviçre'de, annesi İspanya'nın herhangi bir yerinde, ne koordinat ne gidiş sebeplerini biliyoruz. Pis işler yapan bazı adamlar var, amaçları ne, kadını nereden tanıyorlar, bilmiyoruz.  Kadın adamı seviyor mu, adam kadını seviyor mu bilmiyoruz. Ortadan kaybolan insanlar bir gün tekrar ortaya çıkarlar mı, hele bunu hiç bilmiyoruz.

Sıkıldınız değil mi? İşte benim hissettiğim duygu da aynen buydu kitabı okurken.


Benim bildiğim tek şey, bana en somut gelen siyah Labrador köpekti. Gölge gibi kadın ve genç adamı takip ederdi. Sanırım gerçekten gölgeleriydi. Bu köpeğin olduğu sayfalar daha akıcıydı en azından neden kuyruk salladığı, ne zaman acıktığı, ne yediği belliydi. Koca insan topluluğu arasında en net olanın bir köpek olması sizce de garip değil mi?

Ben yine de Modiano'ya denk gelirseniz okumanızı isterim. Bence kişinin kitabı okurken içinde bulunduğu ruh hali de oldukça önemli. Ben o güzel, güneşli haftasonuna rağmen biraz sıkıntılıydım. Önümüzdeki dönem alınacak dersleri seçme, bir hafta sonra yüksek lisans için yapılacak yazılı sınav ve mülakata hazırlanma stresi hem beni hem yüzümü mahvetti. Sanırım kafatasımın içi bile sivilcelerden muzdarip. Her neyse. Sakin olmaya çalışmalıyım. 


Bir Sirk Geçiyor, ilerleyen yıllarda aklımda kalmaya aday değil. Benim sevdiğim bir yazım tarzı da değil. Kitap boyunca karakterlerin kasveti bana eklendi, benimki onlara. Son sayfada sanırım hepimiz rahat birer nefes aldık. 

Okuduklarım hakkında kesin yargılara varmayı sevmesem de, sanırım çok beğenmedim ben bu kitabı. Başta akıcı gelen kısa cümlelerin sonundaki her nokta beynime çakılmaya başladı sayfalar ilerledikçe, nefesimi daralttı. 

Kitabı okurken benim yakınlarımdan sirk geçmedi. Küçükken bayılarak gittiğim sirklerden de son senelerde çok soğumuştum zaten. Gerçek hayat bize ateşi her gün istesek de istemesek de yutturuyordu, lastik kız olmasak da her şekle giriyorduk. Her birimiz kırbacın gölgesinde boşa kükreyen aslanken, başarısız bir kopyayı izlemek niye?
Hem romandaki sirke de kimse gitmedi bence.

8 yorum:

  1. bu insanın eline yapışan ve bitmeyen kitaplar pek bir fena. bir tane de benim başımda var şuan. bakalım ne olacak sonumuz:)

    YanıtlaSil
  2. En yakın zamanda atlatırsın umarım.Çok fena bir durum, anlıyorum halinden(:

    YanıtlaSil
  3. Ruh hali konusuna ben de katılıyorum..Bazı kitaplara bu yüzden haksızlık ettiğimi düşünüyorum..Ama o anda ne hissediyorsan o kalıyor işte..

    YanıtlaSil
  4. Ben de merak ediyorum, keyifli bir zamanda okusam ne olurdu diye ama çok geç artık.

    YanıtlaSil
  5. benim ki teslanın kutusu. nicola teslanın hayatını merak ettiğimden ilgimi çekti ama garip ve anlamsız bir romanlaştırma çabası çorba yapmış kitabı.

    YanıtlaSil
  6. Oysa oldukça ilginç bir şey çıkabilirmiş ortaya, neyse bittiğinde hissedeceğin rahatlamaya paha biçilemez (:

    YanıtlaSil
  7. dün tvde pregtige vardı, tesla diyince aklıma geldi. bin kere izlesem bıkmam..

    bi sirki bile sıkıcı hale getirebilmiş demekki modiano=)

    YanıtlaSil