7 Nisan 2011 Perşembe
Üçüncü Kız - Agatha Christie
Agatha Christie'yi kim sevmez?
Açıkçası ben okuyan herhangi birinin bu yazardan ve kitaplarından nefret edebilmesine pek ihtimal veremiyorum. Nedeni de çok basit. Genelde anlatılan, daha doğrusu çözülmeye çalışılan olay o kadar merak uyandırıcıdır ki bir bakmışsınız bildiğimiz bıyıklı Hercule Poirot gitmiş, onun yerine olayı siz çözmeye kalkmışsınız. İşte okuyucunun detaylara bu kadar dalması, yazarın dilini, yazım biçimini unutturur. En azından bendeki durum bu, yaklaşık son 10 senedir. Yani, siz aslında Christie'yi değil, olayı okursunuz bir de devamlı dedektif olduğuna inanmış iç sesinizi dinlersiniz.
Bir Agatha Christie hayranı değilim, kitaplarından çoğunu okumadım. Okuduklarımın çoğunu beğendim fakat çok karambollü zeka ürünleri olduklarını söylemeye dilim de pek varmıyor. Yine de alır, okurum çünkü keyiflidir olayın nasıl sonuçlanacağını öğrenmek. Sonucu öğrenmekten de çok, meraklanma hissi hoşuma gider benim. Agatha Christie denince akla elbette acar dedektif Hercule Poirot gelir. Sanırım yazarın sıkı bir fanatiği olmamamın, kitaplarını okudukan 1-2 hafta sonra unutmamın en önemli sebebi bu bıyıklı beyefendi. Ben Poirot'yu hiçbir zaman çok sevemedim. Kibiri hep sinirime dokundu. Belki de bazı olayları ondan önce çözmem -evet, bu konuda maalesef alçak gönüllü olamayacağım, gözümde onu çok yükseklere taşımadı. Fakat, bu kitapta biraz farklı şeyler oldu. Birazdan oraya da geleceğiz.
Elimdeki kitap ilk olarak İngiltere'de, Collins Crime Club tarafından 1966 yılında basılmış. Benim okuduğum ise Altın Kitaplar tarafından 2010 yılında basılmış bir kopyaydı. İlk sayfalarda, bu kitabın daha önce Tavus Kuşu Cinayeti adıyla yayınlandığına dair bir not vardı, belki o isimle okuyanlarınız olmuştur. Ben bu yeni basım serinin kapaklarını oldukça beğendim. Sizce nasıl? Gelelim kitabın konusuna. Yine çok dikkat ediyor olacağım ki bu kitabı okumayı düşünenlerin tadını kaçırmayalım.
Agatha Christie kitapları ile büyük olasılıkla 10 yaşlarındayken, anneannem vasıtasıyla tanıştım. Her ne kadar onun favorisi Sir Arthur Conan Doyle olsa da, bu İngiliz bayanı da severek okurdu. O yaşlarda benim en çok sevdiğim ise hikayeye başlamadan ilk 1-2 sayfada yer alan kısa özetlerdi. Olaya karışanlar, Poirot'nun esrarı çözerken cevaplandıracağı sorular ve elindeki ipuçları diye bölümler olur ve altlarındaki bilgiler listelenirdi. Ben okurken sanki dedektif benmişim, kendim çıkarmışım gibi hissederdim bu listeleri. Oysa gerçekler tamamen farklıydı. Küçük beynim için oldukça faydalıydı bu kullanma kılavuzları, hikayenin içnde kaybolmamam için.
Hikaye ile ilgili çok fazla şey anlatamayacağıma göre, size biraz çözülmesi gereken esrardan, cevaplanması gereken sorulardan ve elimizdeki ipuçlarından bahsetmek isterim.
Olay şöyle ki, Poirot'nun ofisine bir gün, genç bir kız gelir ve bir cinayet işlemiş olabileceğinden söz eder ve gider. Sonra da olaylar gelişir. Bu kız ortadan kaybolur, geride pek çok soru işareti bırakarak. Fakat tüm bu esrarı çözerken dedektifimiz bir başına değildir. Polisiye kitaplar yazan Ariadne Oliver ona yardımcı olacaktır. Elbette bir de geveze temizlikçiler, apartman görevlileri ve ağızlarında bakla ıslanmayan daha birçok insan farkında olmadan Poirot'nun hayatını kolaylaştıracaklardır. Ariadne Oliver karakteri bana oldukça sevimli ve gerçek geldi. Yazar tarafından birkaç kitapta daha boy göstermişti. Saçlarına sahte bukleler iliştirmekten hoşlanan, oturma odasının tüm duvarlarını kiraz desenli bir duvar kağıdı ile kaplayan bir kadından ne zarar gelebilir ki? Bu kitapta ben Poirot'ya biraz daha alıştım sanırım. Sebebi de onun kırılganlığını fark etmiş olmamdı. Hani dedim ya genç kız geldi ofisine ve ona bir itirafta bulundu, işte orada Poirot derinden yaralandı çünkü kız dedktifin çok yaşlı olduğunu eklemeden geçemedi. İşte buna çok alındı, bu durum benim hoşuma gitti ve onu benim için sadece bir roman karakteri olmaktan kurtardı.
Ah! O kadar gevezelik ettim ki, elimizdeki ipuçlarından bahsetmeyi unutuyordum az kalsın. Belki içinizdeki dedektif ortaya çıkar ver olayı çözmeye çalışırsınız. Tahminlerinizi bana yollayın, doğru cevabı bilene hediye büyüteç, trençkot ve bir adet en fiyakalısından pipo!
Olaya karışınlar: Açıkçası olaya karışmayan pek insan kalmamış neredeyse koca İngiltere'de, ama esasen aynı evde yaşayan 3 kız diyebiliriz; Norma, Frances ve Claudia. Kızların tanımlanışları da ayrı garip ve hoş bence. Mesela Frances için şöyle demiş: sanata düşkün bir esmer. Neyse. Bir de Norma'nın, yani Poirot'ya şaibeli bir cinayet ihbarında bulunan kızın neredeyse tüm ailesi işin içinde.
Poirot'nun cevaplandırması gereken sorulardan bazıları şöyle: Ortada gerçekten bir cinayet var mıydı? Norma nereye kaybolmuştu? Üvey annenin Norma ile alıp veremediği neydi? Avludaki kan izleri, kaybolan mektuplar, şüpheli hasta bakıcı, serseri tipli genç oğlan ve aklı karışık kızlar... Tüm bunları mantıklı bir düzene oturtmalıydı dedektif.
İpuçlarına gelince, bakalım size bir şey ifade edecekler mi?: 67, 76, ilan, intihar, mektup, kağıt parçası, çek, peruk, kutu ve portre.
İşiniz zor. Kafaları çalıştırınız. Benden tavsiye, düşünürken sıcak bir kakao ve yanında kedi dili ya da diğer bir deyişle langue de chats oldukça iyi gidebilir. En azından bu ikili, Poirot'da işe yaramıştı...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Ben de Agatha Christie okumak konusunda seninle aynı fikirdeyim. Yani bence de Agatha Christie okunur ama sürekli değil. Her tür için olduğu gibi Agatha Christie'in de okunması gereken bazı zamanlar vardır. Ben "katil kim?" konusunda fazlasıyla başarısız olduğum için bu kadar az bilgiyle katili bulmaya yeltenmedim bile. :)Arayacaklara kolaylıklar... :)
YanıtlaSilTavuskuşundan sonrasını okumadım.
YanıtlaSilBeni korkutuyorsun, kesin spoiler verdin değil mi?
Üçüncü kızda katili öğrenince olabilir oldum ama katili çok abnormal bi şekilde öğrendiler dkndjsjd
YanıtlaSil