1 Nisan 2012 Pazar

Sevgili devekuşu.

Alice’e dördüncü mektup:

“Sevgili devekuşu,

Sürekli seni düşünüyorum. Sabah soğukta yürürken seni düşünüyorum. Seni daha uzun süre düşünebilmek için bilhassa yavaş yürüyorum. Akşam, senden başka bir şey düşünebilmek için küfelik olduğum partilerde (ama içki tam tersi etki yapıyor) seni göresim geldiğinde seni düşünüyorum. Seni gördüğümde ve görmediğimde seni düşünüyorum. Seni düşünmektan başka bir şey yapabilmeyi o kadar isterdim ki! Ama beceremiyorum. Seni unutmamı sağlayacak bir şey biliyorsan bana da söyle.

Hayatımın en kötü hafta sonunu geçirdim. Şimdiye kadar kimseyi bu kadar özlememiştim. Sensiz, hayatım bir bekleme salonu. Hastanelerdeki, floresanla aydınlatılan, zemini linolyum kaplı bekleme salonlarından daha korkunç ne olabilir? Bana bunu yapmak insanlık mı? Üstelik bekleme salonunda yapayalnızım; ne bana derdimi unutturacak kanamalı ağır yaralılar, ne bir sehpanın üzerine bırakılmış oyalayıcı dergiler, ne de beni bu bekleyişin biteceği konusunda umutlandıracak, sıra numarası dağıtan makineler var... Feci karnım ağrıyor ve beni kimse tedavi etmiyor. Aşık olmak bu işte: Senden başka ilacı olmayan bir karın ağrısı.

Alice. Bu ismin hayatımda bu kadar önemli bit yeri olacağını nereden bilebilirdim? Mutsuzluktan söz edildiğini duymuştum, ama mutsuzluğun adının Alice olduğunu bilmiyordum. Alice, seni seviyorum. Birbirinden ayrılması imkansız iki sözcük. Senin adın Alice değil, ‘Alice-seni-seviyorum’.


Çok çok efkarlı sevgilin Marc.

- Aşkın Ömrü Üç Yıldır, Frederic Beigbeder

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder