21 Ekim 2012 Pazar

Görme Biçimleri - John Berger

Bazı kitaplar kalıcıdır bazı kitaplar ise değildir. Çok fena bir genelleme mi oldu? Durun o zaman biraz daha anlatmaya çalışayım derdimi. Şöyle ki, daha önce birçok yazımda da bahsettiğim üzere, annemin kütüphanesini pek severim. Onun kitapları bir başkadır. Kitap seçimleri mi demeliydim? Geneli onun üniversite zamanında aldığı kitaplardan oluşur. Daha doğrusu, benim ilgimi çeken kısım o kitaplardan oluşur. Nereden baksak, bu demek oluyor ki 20-25 yıl önce alınmış kitaplar bunlar. Ben ki, yirmilerimin başındayım, bu kitapları hala okuyorum, akademik makalelerimde kullanıyorum, seviyorum, öneriyorum... Bu kitaplarda bir şey var demek ki. Zamana karşı direnme gücü. Bu güç nereden gelir ki?

John Berger'in Görme Biçimleri de bu kitaplardan biri. Girdiğim kitapçılarda ne zaman Metis'ten çıkan yeni basımlarını görsem, aklıma annemin eski ama yılmamış Görme Biçimler'i gelir. İşte, benim elimde bulunan kopya yine Metis Yayınları'ndan, 1986 basımı. Garip bir şekilde, kitap arka kapak yazısı, kitabın ön yüzünde (çünkü arka kapakta görsellere yer verilmiş). Çok okundu ama hala tek parça.

Görme Biçimleri, Berger'in BBC için hazırlamış olduğu televizyon dizisinde bazı parçaların derlenmesinden oluşuyor. Orijinal eser Ways of Seeing adıyla, 1972 yılında Penguin Books tarafından basılmış. Türkçe çevirisi ise Yurdanur Salman tarafından yapılmış. Şimdilerde kitap raflarında yer alan Görme Biçimleri'nin Türkçesi ne alemde bilmiyorum ancak benim elimdeki kitabınki biraz sıkıntılı. Terimlerde özellikle bu sıkıntı. Umuyorum ki tekrar gözden geçirilmiştir.

Berger ilk sayfalarda, tahminen ilk olarak dizinin sonrasında da kitabın hazırlanmasında yatan amacı bir sorular süreci başlatmak olarak açıklıyor. Peki ne hakkında bir sorular süreci? Kitap öncelikle ve belki de temelde bakma eylemi üzerine yoğunlaşıyor. Bakmak, görmek, imgeler... Benim aklımda en çok kalan bölüm ise sanırım erkek ve kadının tarih boyunca farklı kültürel sunumları oldu. Bu farklı kültürel sunum biçimlerinin kaynakları, uygulama alanları ve içselleştirdiklerimiz... İçselleştirdiğimizden ötürü gözümüze çarpmayan ayrıntılar, göremediklerimiz...

"Bakmak bir seçme edimidir" diyerek söze başlıyor Berger. Ve ardından imgeler geliyor. İmgeler ki yeniden yaratılmış ya da yeniden üretilmiş görünümler. Tüm imgelerin insan tarafından meydana getirildiğinin altını çizmekte de fayda var. Bu da demek oluyor ki, her imgede bir görme biçimi yatıyor. 

Bu kadın-erkek meselesinin üzerinde biraz daha duracak olursak, anahtar kelimemizin "gaze" olduğunu öne sürebilir ve gaze kavramını Türkçe'ye kabaca bakış olarak çevirebiliriz sanıyorum. İşte bu iki cinsin birbirlerine bakışlarındaki farklılıklarını Berger sanat tarihi ve sanat eserleri üzerinden iredelemeye çalışıyor. Bu iyi oluyor, çünkü okuyucu somut örnekler üzerinden ilerleyebiliyor Berger'in argümanı boyunca.

Bu argümanın en can alıcı kısmına dalmak isterseniz, size kadın ve erkeğin birbirlerini inceleme hallerinden bahsedebilirim. Bu incelemede iktidar kimde? Kim kendisine izin verildiği ölçüde karşısındakini inceleyebiliyor? Berger'e göre, erkek kadını daima izliyor, farklı haller ve konumlarda tahayyül ediyor. Her şeyden önce bunu yapma hakkı ve imkanı var. Kadın ise erkeğe baktığında ancak kendisinin izlenmesini seyredebiliyor. "Erkekler davrandıkları gibi, kadınalrsa göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyreder, kadınlarsa seyredilişlerini seyreder." (s. 47) Kadın neden karşısındaki erkeği izleyip de ardından yargılayamıyor? Berger kitap boyunca, kadın ve erkeği kültürel varlıklar olarak ele alıyor. Bu nokta önemli. İzleme eylemi esnasında bu ön koşul daha da önem kazanıyor.

Bu izleme eylemi de oldukça ilginç elbette. Pencerinizden sokaktaki insanları izlemek de izlemek, birebir birine daha dikkatli bakıp belirli yargılara varmak da izlemek. Bu esnada kendimizi ne olarak ve nerede konumlandırdığımız önem kazanıyor. 

Benim Berger'in bu çalışmasında ilgimi çeken diğer bir kısım ise çıplaklık ve nü karşılaştırması oldu. Kitapta görüşlerine yer verilen Kenneth Clark, çıplaklığı giysisiz olmakla bir tutuyor. Nü ise, bir sanat biçimi, çıkış noktası değil. Ve elbette resmin ulaştığı bir görme biçimi. Mesela Avrupa sanatında  kadın çıplaklığı ve bu tasvir edilişin altında yatanlara kafa yoruyor Berger. Bakmanın ve görmenin farklı halleri üzerine odaklanıyor, soruların ardı arkası kesilmiyor. Kadın erkek arası eşitliksiz, cinsiyetçi ilişki ile de sınırlı kalmıyor, reklamların renkli dünyasına dek uzanıyor.

Reklamlara gelecek olursak, kitabın büyük bir bölümünü kapsamıyor bu konu. Ancak tarihte daha önce insanın bu denli kalabalık imge ve mesaj yapmuruna tutulmadığına dikkat çekiliyor. Ve elbette reklam bir isyasal olgudur deniyor. Öyle bir siyasal olgu ki ele geçirme gücünden başka bir güç tanımıyor. 

Siyaset, edebiyat ve estetik kavramları arasındaki çarpık ilişkiye kafa yoran bir akademi emekçisi olarak, sanırım Berger'in şu sözü bir süre daha kafamı kurcalamaya devam edecek. "Geçmişin tüm sanatı bugün siyasal bir sorun olarak karşımızdadır."





3 yorum:

  1. Bende de bu basımı var:)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    Ben de bir dönem resim yetenek sınavlarına çalışırken, bu kitabı edinmiştim. Yetenek sınavlarını kazanamadım ama bana çok güzel bilgiler kattı.
    Güzel bir tanıtım olmuş, başarılar.

    YanıtlaSil
  3. haha ben fotokopi çektim. tek bir şey demek istiyorum bu john berger sapık herifin teki

    YanıtlaSil