Aysel, yine yalancıyım. Yine yalan söyledim. Benim yeniden şahlanmış inancım o gün, o kadının karşısında yıkılmadı, hayır. Ondan bize ne? O gelip geçici bir süs. Bir aracı. Bizse burdayız. Varız. Yaşıyoruz ve hep birarada yaşamayı sürdürmek zorundayız. Sen de, biliyorum, sevgiyi tam zamanında istersin. Ne daha erken, ne daha geç. Sen benden daha hepçi ya da hiççisin. Ya da öyleydin. Nasıl oluyor da bunca sevgisizlik, güvensizlik, bunca hıyarlık ve en iyisinden çocuksu enayilikler ortasında hiçte değilsin? Sorarım elbet. Çünkü benden iyi bilirsin ki, “hep” diye bir şey zaten yok. O zaman nasıl oluyor da “hep”in peşindesin... Sürekli olarak o bütün sevginin, o bütün insanın peşindesin ha? Beni inançsızlığımdan kuşkuya düşüren sensin. Kendi kendime yalanlar söylemek zorunda bırakan, yeniden inançlara sıvanmak zorunda bırakan sensin. Senden kurtulmak tümüyle her şeyden kurtulmak olurdu. O mektupta ne dediğimi çok iyi biliyorum: “Kop artık yakamdan!” Sanki o yakaya ikide bir yapışıp, “Aysel imdaat!..” diye bağıran ben değilim. Boğulurken boynuna sarılıp, seni de karanlık sulara çeken sanki ben değilim! Beni sevme! Göz ucuyla, için titreyerek bakıp durma bana! “Yakamdan kop!” Sana olan sevgim de, katır gibi ayaklarının üstünde dikilip duruşuna duyduğum hayranlık da bana yük. Sırtıma koca bir yük sevgin.
- Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder