29 Mayıs 2013 Çarşamba

Japon Edebiyatı'ndan okunası kitaplar

Goodreads benim gibi liste bağımlıları için adeta bir cennet. Bu da son dönem Japon Edebiyatı'ndan yakın dönemde okumayı planladıklarıma dair bir liste.
Listenin tam hali için şuradan.

  1. Battle Royal - Koushun Takami
  2. Out - Natsuo Kirino
  3. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu - Haruki Murakami
  4. Mutfak - Banana Yoshimoto
  5. Kumların Kadını - Kobo Abe
  6. Murasaki Shikibu'nun Günlüğü - Murasaki Shikibu
  7. Dağın Sesi - Yasunari Kawabata
  8. Kişisel Bir Sorun - Kenzaburo Oe
  9. Housekeeper and the Professor - Yoko Ogana
  10. Snakes and Earrings - Hitomi Kanehara

Kitaplarınızla yapabileceğiniz 35 şey



Kitaplar sadece okumak için mi var?
Galiba, hayır.
Alın size kitaplarınızla yapabileceğiniz 35 şey!
Özellikle hiçbir yere sığamayanlar için.

Şuradan

28 Mayıs 2013 Salı

Okunası İngiliz Oyunları

Goodreads’de denk geldiğim kalabalık bir listeyi kendime göre kestim, biçtim ve sonuçta ortaya çıkan bu oldu.

Listenin tamamını görmek isteyenler şuradan.

  • Bir Yaz Gecesi Rüyası – William Shakespeare
  • Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler – Tom Stoppard
  • Equus – Peter Shaffer
  • Saint Joan – Geroge Bernard Shaw
  • Doğumgünü Partisi – Harold Pinter
  • Her Devrin Adamı – Robert Bolt
  • Riders to the Sea – J.M. Synge
  • The Madness of George III – Alan Bennett
  • Separate Tables – Terence Rattigan
  • Spoonface Steinberg – Lee Hall

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Very Short Introductions

Oxford Yayınları'nın Very Short Introductions serisini keşfedeli epey oluyor. Yine bir final zamanıydı ve ben kütüphanede sıkkın sıkkın dolaşıyordum. Raflara bakarken de kısa boyları, renkli kapakları sayesinde onları fark ettim. İlk okuduğum Nietzsche üzerine hazırlanmış olandı sanırım. Serinin adından da anlayacağınız üzere, kısa kısa kitapçıklardan oluşuyorlar. Ortalama 120 sayfa civarında, sayfa boyu ise epey küçük, A5'ten bile küçük. Önemli figürler, kavramlar ve olayların giriş seviyesinde anlatıldığı bu seride çeşit çeşit konuya değiniliyor. Bildiğim kadarıyla da basımlarına halen devam ediliyor. An itibariyle 386 kitap bulunuyor!

Şuraya tıklarsanız listeyi bulabilirsiniz. Tanesi £7.99'dan satılıyor.

Benim yakın zamanda okumayı planladığım ilk 10 kitap ise şöyle:
  • African Religions
  • Modern Ireland
  • Stars
  • Modern Art
  • Anxiety
  • The Celts
  • Children's Literature
  • The Vikings
  • Utopianism
  • Dada and Surrealism

Bu seriyi en çok kimler sever? Faydacılık esasını izlemeden, sadece yeni bir şeyler öğrenmek için okumayı sevenler sever. Hem güzel bir kafa dağıtıcıdır eğer keyfiniz yoksa, hem de ufuk açıcı, akla yeni şeyler getirici.

Türkiye'de yayınevleri tarafından serinin bir benzeri ya da orijinallerin çevirileri yayınlandı mı bilmiyorum. Ama öyle olsa gözüme çarpardı herhalde. NTV Yayınları'nın bol çizimli ve eğlenceli bir serisi var ancak onlar bu seriden çok başka bir seriye benziyorlar, ondan da bahsedeceğim yakın zamanda.

Umarım bir yerlerden bulur, okur, eğlenirsiniz.

26 Mayıs 2013 Pazar

İngilizce öğrenen çocuklara/gençlere kitap önerileri

İngilizce öğrenmeye epey erken başladım. Şimdi geri dönüp baktığımda öğrenememem imkansızmış zaten. Çünkü okulda tüm bu süreci o kadar eğlenceli bir hale getirmişlerdi ki. İngilizce oyunlar, projeler, filmler, posterler derken hop öğrenivermişiz bu dili. Bu konuda epey şanslıydım. Ama kitap okuma alışkanlığımın da büyük katkısı oldu dili öğrenmemde. Didaktik bir şekilde öğretilen dil bilgisi kuralları nedense bir şekilde unutulup gidiliyor. Ancak kitap okurken aklınıza yerleşen cümleler, kalıplar vs. çok daha kalıcı oluyor. E tabi daha da eğlenceli oluyor. 

Eminim kendi çocuğunuz ya da çevrenizde bu yeni dil içinde bocalayan birileri vardır. Benim 10-15 sene önce okuduğum bu kitaplar çok işime yaramıştı. Umarım onlara da yardımcı olur. Bu arada listedeki kitapları belirli bir yaş aralığına göre sıralamadım, ancak geneli 10-15 yaş arası için uygundur diye düşünüyorum.


  1. Charlotte's Web - E.B. White
  2. A Wrinkle in Time - Madeleine L'Engle
  3. Matilda - Roald Dahl
  4. Pippi Longstocking - Astrid Lindgren
  5. The Phantom Toolbooth - Norton Juster
  6. Holes - Louis Sachar
  7. Amelia Bedelia - Peggy Parish
  8. A Light in the Attic - Shel Silverstein
  9. Yertle the Turtle and the Other Stories -Dr.Seuss
  10. Beezus and Ramona - Beverly Cleary,
  11. Stellaluna - Janell Cannon
  12. The Polar Express - Chris Van Allsburg
  13. Madeline - Ludwig Bemelmans
  14. Curious George - H.A. Rey
  15. How the Grinch Stole Christmas - Dr.Seuss
  16. The Tale of Peter Rabbit - Beatrix Potter
  17. Olivia - Ian Falconer
  18. The Rainbow Fish - Marcus Pfister
  19. The Little House - Virginia Lee Burton
  20. A Bad Case of Stripes - David Shannon

25 Mayıs 2013 Cumartesi

The Beauty Department


Hiçbir zaman makyaj ve bakım konusunda bir uzman olamadım. Bakım konusunda vasatım. Yüzümü temizlerim, makyajla uyumam. Ama bundan fazlasını da yapmam. Makyaj konusunda ise yıllardır uyguladığım taktikler aynıdır. Gözlerim de dudaklarım da irice olduğundan, ikisini de boyayınca şebeğe benziyorum genelde. Ben de sadece birine odaklanmaya çalışıyorum. Far kullanmayı hiç bilmem. Günlük makyajımın özel gün makyajından tek farkı ruj sanırım. Normalda yaptığım makyaj da kahverengi göz kalemi, pudra ve dudak nemlendiricisinden oluşuyor. Bundan sonra da değişmez artık herhalde.

http://thebeautydepartment.com sitesine bugün denk geldim. Bugün okulda bahar şenliği var ve ben güneşten korunmak adına başıma bir şeyler bağlamak istedim. Nasıl bağlanır, ne tür modeller vardır diye de araştırırken bu çıktı karşıma. Çoks sevdim. Saçlarım şu aralar kısa ama öyle güzel saç modelleri, makyaj taktikleri var ki, bayıldım.

Bir de kendi makyaj malzemeleriniz yapmanız için de yöntemler var. Mesela şuraya tıklarsanız bronzlaştırıcı pudra nasıl yapılabilir öğrenebilirsiniz.

Saçlarım uzunken hep ama hep örgülerle dolaşırdım. Çeşit çeşit örgü bilirim. Bu sitede de birçok örnek var. Mesela şurada çok güze bir mini Fransız örgüsü modeli bulabilirsiniz.

Ve şurada da yıpranmış eller için şahane bir el scrubı var.

Kısacası makyaj uzmanı olmasanız da mutlaka "hımmm, ne de güzelmiş" diyeceğiniz bir şeyler bulacaksınız.

Bakın bakalım (:

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Okunası ödüllü kitaplar listesi

Pi'nin Hayatı - Yann Martel
İngiliz Hasta - Michael Ondaatje
Amsterdam - Ian McEwan
Hotel Du Lac - Anita Brookner
Aç Yol - Ben Okri
Günden Kalanlar - Kazuo Ishiguro
Kör Suikastçi - Margaret Atwood
Küçük Şeylerin Tanrısı - Arundhati Roy
Beyaz Kaplan - Aravind Adiga
Utanç - J.M. Coetzee

Mektuplar mektuplar ve bir öneri



Gelen mektuplar, giden mektuplar, mektup yazmak vs. sizin için ne anlam ifade ediyor bilemem ama benim için mektuplaşmak, benden uzakta olan çocukluk arkadaşlarım demek.

Böylesine dramatik bir girişten sonra meseleyi biraz daha anlatayım sizlere.

En sevdiğim arkadaşlarım, çocukluk arkadaşlarımdır hala. Üniversitede de çok sevdiğim insanlar oldu, ancak eskilerin yeri bir başka. Çok da garip, hepimiz ayrı yerlere dağıldık. İkisi Amerika’da, biri Kanada’da, biri İngiltere’de, biri İzmir’de. Bense İstanbul’dayım. Skype, WhatsApp, Facebook, mail ve bilumum teknolojik ıvır zıvır bizim hizmetimizde. Ancak mektubun tadını hiçbiri vermiyor.

Mektuplaşma meselesi iyi hoş, ben asıl biraz daha ilginç bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bir öneriden.

Amerika ve Kanada’da yaşayan arkadaşlarıma birer birer mektup yazıyorum, ayda ortalama 2-3 tane. Ancak biri İzmir’de, biri İngiltere’de yaşayanlarla liseden beri şahane bir üçlüyüz. Elbette mektuplarda da ayrı gayrı yapmıyoruz. Şöyle bir yol izliyoruz: Ben başlıyorum, İngiltere’de yaşayana mektup atıyorum, o benim mektubumu ve kendi cevabını bir zarfa koyup İzmir’e yolluyor. İzmir’deki de cevabını ve İngilitere’de yaşayanın mektunu bana postalıyor. Hepimiz her şeyi okumuş oluyoruz, arada zarfın içine minik hediyeler eklemeyi de unutmuyoruz. Böyle bir döngü, sonu hiç gelmiyor, çok da eğlendiriyor.

Belki zaten bildiğiniz, uyguladığınız bir yöntemdir. Değilse denemenizi öneririm.

Mektup yazmak güzel, mesela ben haftasonuna kadar 4 ayrı adrese birşeyler postalayacağım.  Herbirine ayrı şeyler anlatıp, onlardan gelecek olan cevabı da sabırsızlıkla bekleyeceğim.

Herkese öneririm.

Çekilişin talihlisi: Hortumsuz Fil



Merhabalar,

Öncelikle söylemeliyim ki epey kalabalık bir çekilişti, 72 kişi katıldı. Genelde geleneksel yollardan yapıyorum çekilişi ama bu sefer teknolojiden faydalandım. Önce bir kağıda listeledim isimleri (bunu da elle yapamam gerek yoktu ama olsun) sonra da internetten random number generator buldum, yani rastgele sayı çeken bir yer/şey. Sonuç gördüğünüz gibi. Kazanan:

Hortumsuz Fil

Ancak anladım ki, ben bu çekilişlerden daha sık yaparsam herkes daha mutlu olacak.

O zaman, bir sonraki çekilişte görüşmek üzere.

not: Hortumsuz Fil, bana iletişim bilgilerini mail atabilir misin? (okuyanbirkedi@gmail.com)

Okuyan Kedi Instagramı


Fotoğraf çekmenin ayrı bir zevk olduğunu farketmem epey zamanımı aldı. Annem güzel sanatlar mezunu, bana hep bir şeyler öğretmeye çalıştı ama nedense küçükken ve sonrasında da benim ilgimi çok çekmedi. 4-5 yıl önce yarı profesyonel bir makine aldım. Onu da ne çok sık, ne de çok bilinçli kullandım. Ta ki bu seneye kadar. Bu dönüşüm nasıl gerçekleşti bilmiyorum ancak artık epey keyif alıyorum fotoğraf çekmekten, özellikle minik detayları yakalamaktan. 

Her şeyle olduğu gibi (blog, hobiler, ilgi alanları vs.) Instagram ile de gelgitli bir ilişkim var. Bazen çok sık kullanıyorum bazen aklıma bile gelmiyor. Ancak son zamanlarda yine sıklıkla kullanmaya başladım. Hızlı oluşunu seviyorum. Oradan tanışıp, uzaktan uzaktan çok sevdiğim insanlar var (Melinistik'e öpücükler).

Demem o ki, Instagram'da da bir Okuyan Kedi var. Haberiniz olsun.

21 Mayıs 2013 Salı

Bir konferansın ardından

Bir Kıbrıs'a gittim, on yazı yazdım. Ama konferanstan bahsetmezsem olmaz. Hem şimdi ben bu yazıyı yazmasam, tezle ilgili son derece sıkıcı şeyler yapmak zorunda kalırım, bu yüzden biraz daha Kıbrıs muhabbetine katlanmanız lazım.

Bu benim ilk akademik konferans deneyimimdi. Akademik olmayan konferans var mı bilmiyorum ama bu son derece akademikliydi. Şimdi nasıl oluyor konferanslara katılma? Şöyle ki, önce bu etkinliğin duyurusunu görüyorsunuz bir yerde. Sonra eğer bahsi geçen konuda elinizde bir çalışma varsa onu gönderiyorsunuz, yoksa da konferansa kadar hazırlayacağınız çalışmanın abstract'ını, yani özetini yolluyorsunuz. Eğer beğenir, severlerse sizi kabul ediyorlar. Siz de hem gidip araştırmanızı sunuyorsunuz, hem de makalenizi akademik bir dergide yayınlatma şansı buluyorsunuz. 

Ben ilk başlarda çok heyecanlandım, kendime kızdım ne gerek vardı bunca işin arasında bir de konferans katılımına diye. Ama gittikten sonra öyle bir alıştım ki, dönesim gelmedi. Neden bu kadar sevdim peki?


  1. Benim katıldığım konferans öyle çok da kalabalık değildi. 45 konuşmacı vardı, 30 farklı ülkeden gelmişlerdi. Çeşit çeşit hikaye dinledim tüm bu insanlardan yemeklerde, otobüs seyahatlerinde.
  2. Katılımcıların geneli çok gençti, elbette en genç yine bendim.
  3. Kimse kimsenin içindeki araştırma hevesini baltalayacak yersiz, tatsız yorumlarda bulunmadı.
  4. Birbirinden ilginç araştırmaları birinci ağızdan dinleme imkanı buldum.
  5. Kendi çalışmam ilk defa arkadaşlarım haricinde birileri tarafından dinlendi, beğenildi ve bir sürü de yorum aldı.
  6. Topluluk önünde konuşma konusunda bir kez daha sınandım.
  7. Aç kalmamak için normalde yemeyeceğim şeyleri yedim, yemek seçme konusunda iyiye doğru gittiğimi gördüm.
  8. Tek başıma kocaman bir otel odasında kalmak çok ama çok güzeldi.
Öyle ya da böyle, bir konferansı da böylece atlatmış oldum. Darısı ufuktaki konferansların da başına.

Etsy'den güzel güzel şeyler

Yapmam gereken tonla iş varken en çok vakit geçirdiğim yerlerden biri elbette Etsy. Henüz alışveriş yapmış değilim bu siteden ama gözüme kestirdiğim ve sizin de beğeneceğinizi düşündüğüm birkaç şeyi listeledim. Üzerlerine tıklayınca sayfaya gideceksiniz.


Harem Pants: yaz akşamlarının vazgeçilmezi olabilir
Tembel hayvan kolyesi: daha sevimli olamazmış
Bez çanta: büyük kitap severler için
Goldstone kolye: mavi severler için
Düğüm yüzük: en sade, en güzel
Postacı çanta: çok entelektüel

Paper Mate renkleri

 
Paper Mate'i nereden hatırlıyorum? Rusya'dan aldığım, çok uzun yıllar kullandığım bir tükenmez kalemim vardı, oradan. Sonrasında çok da ürünleriyle karşılaşmadım, satın almadım. Geçen hafta Kipa'da (Viaport) bu iki setle karşılaşınca hop hemen aldım.


Fotoğraftan ne kadar belli oluyor bilmiyorum ama bir grup kalın uçlu, keçeli gibi. Diğerleri ise daha ince. Özellikle ince uçluların uzun uçları bana epey rahat geldi. Renkleri de çok güzel. Her iki tipte de yazdıkça uçlarda yumuşama ya da benzeri herhangi bir şekil değiştirme olmuyor. Kağıt üzerinde de epey kayganlar. Fiyatları 6 lira civarındaydı yanlış hatırlamıyorsam dörtlü paketlerin. Karşınıza çıkarsa alın derim.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Yeşil mercimekli bulgur salatası mucizesi

Her ne kadar burası giderek kitap blogu olmaktan çıksa da, bunu yazmazsam çatlarım. 

Benim kadar yemek seçen biri az bulunur. Sebze yemem, yumurta pek yemem, beyaz tatlı yemem vs. Neden böyle olduğumun sebebi çok bariz esasında. Annem çalıştığı için anneannemle kaldım okula başlayana kadar. Son derece sakin ve iyi kalpli biri olmasının yanısıra o da yemek seçen biridir. Hem bana ısrar edecek kadar inatçı olmaması, hem de bir yemek seçici olarak halden anlaması beni neredeyse sadece et ve patatesle beslenen birine dönüştürdü. İşin garibi bugüne kadar çok ciddi kilo problemi de yaşamadım. Boyum 1.75 civarlarında, kilom da hep 55 etrafında döndü durdu. Herhalde bir şekilde dengeye oturttum. 

Yemek seçen biri olarak yemekhanelerde beslenmek kolay değil. Bugün de beni büyük bir sınav bekliyordu. Hem çok açtım hem de yemekhaneyi es geçip daha fazla yürüyecek halim yoktu. Ne çıkarsa bahtıma, kabullenmeye hazırdım. Ve karşıma yeşil mercimekli bulgur salatası çıktı. 

Mercimek az severim, kısıra bayılırım. Bu salatanın içinde ise; mercimek, bulgur, turşu, maydonoz, acı biber ve az salça vardı. Nasıl lezzetliydi siz tahmin edin. Ve kesinlikle tam bir yaz yemeği. Benim sevip yemem ise, misafirlerinize sunup herkesin lüpleteceği anlamına geliyor. 

Şöyle de bir tarifini buldum, ama zaten yapması zor değildir diye tahmin ediyorum. Ama bu tarifin içeriği çok daha zengin. Ha tabi bir de ben yepyeni bir şey keşfetmişim gibi anlatıyorum da tahminen epey bilinen ve sıklıkla yapılan bir tarif bu.

Yaparsanız, afiyet olsun.

Kıbrıs'tan anonim bir kitapçı





Dediğim gibi, zaman o kadar kısıtlıydı ki, şimdi düşününce kendimi pek de gezmiş görmüş saymıyorum Kıbrıs'ı. O kadar aceleydi ki her şey, yol üstünde bu kitapçı ile karşılaştım. Sahibinden fotoğraf çekmek için izin istedim, çok kibar bir adamdı, "Buyrun,tabi..." derken ben pırr diye koşturmak zorunda kaldım. Adını bir yere yazmıştım, o kağıdı da bulamıyorum.   İşin kötüsü, hangi şehirdeydik onu bile bilmiyorum. Bu nedenle fotoğraflara bakmakla yetinmek zorundayız. Belki bir Kıbrıslı bizi aydınlatır. 

Gıbrızlı T-shirtler

 
Tatil demek galiba biraz da gittiğimizden yerden alışveriş yapmak demek. En azından benim için öyle. Ancak bu sefer vakit çok kısıtlıydı. Gözüme kestirdiğim her şeyi beraberimde İstanbul'a getiremedim. Erkek arkadaşıma da seveceğini düşündüğüm her şeyi alamadım ama adıklarımdan biri tam ona göreydi! Çünkü neredeyse sadece t-shirt giyiyor. Gömlek çok nadir, kazak ve diğer her şey ise asla. Şimdi biraz da o hediyeyi duyurayım.

Girdiğimiz hanlardan birinde, küçük bir dükkanda buldum Gıbrızlı T-shirtleri. Dükkan sahibiyle hemşeri çıkmamız bir yana, t-shirtler şahaneydi. Kıbrısla ilgili her şeye yer vermişler neredeyse, ben en çok yerel dil üzerinden tasarladıkları tshirtleri sevdim. Erkek arkadaşıma da "Hus ol" yazan bir tane aldım. Paketi de çok güzel, T-box'lar gibi, sıkıştırılmış. Ürünler unisex bu arada.

İnternetten sipariş vermek istiyorum, ama henüz satan bir yer bulamadım. Facebook sayfaları üzerinden iletişime geçilebilir belki. Facebook sayfaları için tık. Bu arada, hala üretimdeler mi emin olamadım, çünkü en son paylaşımları 2010 tarihli. Umarım vazgeçmemişlerdir.

Çok eğlenceli değiler mi?

19 Mayıs 2013 Pazar

Çekiliş var!

Herkese merhaba, Okuyan Kedi facebook sayfasının açılması ve yazın gelmesi şerefine blogda çekiliş var. 

Peki paketin içinde neler var?

1 kitap
1 kitap ayracı (benim çizimlerimden)
1 kart (yine benim çizimim)
1 mektup
Minik notlar

Katılmak için buraya ya da facebook sayfasına yorum bırakmanız yeterli. En olmadı okuyanbirkedi@gmail.com adresine mail de atabilirsiniz.

Bol şans!

Sonunda Facebook sayfası açıldı!


Blog yazmaya başlayalı kaç yıl oldu, facebook sayfası anca açıldı. Ancak çok meşru bir sebebim var. Kendim de (anonim olmayan, gerçek kimliğimle) facebook kullanmaya yaklaşık 2-3 ay önce başladım. Uzun lafın kısası, herkesi beklerim. "Okuyan Kedi" yazınca çıkıveriyor zaten.

My Ideal Bookshelf by Jane Mount


Bugün kütüphane girişinde bu projenin adresi ile karşılaştım. Not aldım ve hemen baktım. İyi ki de bakmışım çünkü şahane bir şey çıktı. 

Sanatçı Jane Mount bu işe öncelikle proje olarak başlamış, 2007 yılında. Şu anda sitesinden hem hazır çizimlerini satıyor. Hem de sipariş alıyor. Detaylar şöyle...

Jane Mount'ın esas derdi kitap sırtlarıyla, doğru bir tabir oldu mu emin değilim. Sitede dediğim gibi şu an hazırda zaten bazı seriler var. Mesela Tolkien, Narnia ve Harry Potter kitapları gibi. Farklı ebatlarda mevcut ve fiyatları 28$ civarında. Aynı zamanda kartlar da var çeşit çeşit. Bir de esas güzel ama bir o kadar da pahalı olan bir seçenek var. İsterseniz sizin hayatınızda önemli yeri olan 10 kitabı seçip, onları yanyana getirip fotoğrafını çekip Jane Mount'a mail atıyorsunuz. O da sizin için bu kitapları 6-8 hafta içinde çizip yolluyor. 10 kitaplık seçenek 360$. Ebat ise 20x200 anladığım kadarıyla. 20 kitaplık seçenek ise 540$. 

Kişiye özel seçimlerin ucuz olduğu söylenemez ama çok değerli ve güzeller.  Benim favorim bilimkurgu kitapları için hazırlanmış çizim oldu.

Tüm bu çizimler yakın zamanda kitap haline de gelmiş. Siteden bakabilirsiniz. Site için ise şurayı tıklayabilirsiniz.

Hele ki bu aralar çizim işlerine tekrar merak sarmışken, çok çok hayran kaldım, umarım siz de beğenirsiniz.

Kıbrıs Araştırmaları Merkezi


Epey oldu bu blog açılalı. İlk yazıyı yazdığımda son sınıf lisans öğrencisiydim. Şimdi ise son sınıf yüksek lisans öğrencisiyim. Hatta 2. master için seneye gideceğim okul bile belli. E tabi sonra da doktora. Pek sonu gelecek gibi görünmüyor. Ama işin içinde kağıt-kalem-kitap üçlüsü olduğu sürece benim için hava hoş.

Bu blog var, okuyanlar da var. Hatta bana çok güzel mail atanlar bile var. Ama aranızda akademik işlerle meşgul olan var mı bilemiyorum. Ben yine de duyurayım.

Kıbrıs konferansının ortaklarından biri de Doğu Akdeniz Üniversitesi'ydi. Kampüsünü de gezdim, uluslararası öğrencisi sayısı inanılmaz! Bir sürü de fakülteleri var. Kıbrıs üniversiteye gitmek için güzel bir yer bana kalırsa. Sakin, çok pahalı değil. Kıbrıs Araştırmaları Merkezi (Center for Cyprus Studies) üniversiteye bağlı, 1995 yılında kurulmuş. Journal Of Cyprus Studies (JCS) adlı hakemli bir dergileri var, yılda iki kez yayınlanıyor. Araştırma alanları ise şunlar:
  • Arkeoloji
  • Antropoloji
  • Mimarlık
  • Kültürel Miras
  • Tarih
  • Sanat
  • Sanat Tarihi
  • Dil
  • Müzik
  • Hukuk
  • Ekonomi
  • Sosyoloji
  • Folklor
  • Toplumsal Cinsiyet
  • Psikoloji
  • Uluslararası İlişkiler
  • Çevre
Ada çalışmaları başlı başına bir alan akademide. Kıbrıs ise benim epey eksiğimin olduğu bir konu. Bir tek benim değil esasında, genel olarak akademik çevrelerce çok da didiklenmemiş bir maden. Eğer günün birinde hem bu adayı çalışmak, hem de adada vakit geçirmek isterseniz bence bu merkezle iletişime geçebilirsiniz.

İletişim:
Tel: +90 392 630 1327
E-mail: daukam@emu.edu.tr
http://www.emu.edu.tr/daukam

Kıbrıs müzikleri ve Turkuaz Ensemble




Kıbrıs gezisi ve konferans hakkında çok daha detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum. Anlatmak istediğim çok şey var. İşe Kıbrıs müzikleri ile başlayabilirim.

Dediğim gibi, bir konferans katılımı için geldim Kıbrıs’a. İlk gelişimdi. Bunu yazarken de hala Kıbrıs’tayım esasında, bu akşam dönüyorum. Pek de dönmek istemiyorum. Erkek arkadaşımı özledim özlemesine de İstanbul’a dönmek demek, beni bekleyen işler de demek aynı zamanda. Her neyse, yazın ortasında bir kez daha gelmek var zaten aklımda. Çünkü şahane plaja sadece bakabildim, sürekli bir koşuşturmaca içindeydim.
Konferans açılışında, klasik konuşmalardan sonra 5 üniversite öğrencisinden oluşan bir grup sahne aldı: Turkuaz Ensemble (Işıl Akgüç, Erhan Aytaç, Cemal Sönmezkale, Salar Hamzehei ve Aycan Aydın). Keman, flüt, bass gitar, çello ve klasik gitarın bir araya gelmesi şahane bir müzik çıkardı ortaya. Ben ki müzikten hiç anlamam, yıllardır aynı grupları ve insanları dinlerim, bu gruba bayıldım. Geleneksel Kıbrıs şarkılarını kendi yorumlarıyla çaldılar, sözler yoktu. Ancak şarkı adları da çok güzel geldi bana. Siz internette aratıp dinleyebilirsiniz:
  • Kebapçıların Şişi
  • Sarfoş
  • Portakal Atışalım
  • Arap Ali Ağıdı
  • Feslikan
  • Dillirga
Henüz Cdleri yokmuş, umarım yakın zamanda çok daha fazla kişi tarafından dinlenir ve tanınırlar.
Özellikle Portakal Atışalım'ın sözlerini çok sevdim.
 
Portakal atışalım
Beraber kapışalım
Sen ordan gel ben burdan
Kıbrıs’ta buluşalım
 
Kıbrısın meyvasını
Güzellerin hasını
O kız benim olacak
Ben gördüm rüyasını
 
Portakal soyulur mu
Tadına doyulur mu
Bir kerecik sarmayla
Kolların yorulur mu
 
Kıbrısın meyvasını
Güzellerin hasını
O kız benim olacak
Ben gördüm rüyasını
 
Portakalın irisi
Evde yoktur birisi
Gel yarim sarılalım
Getirsinler polisi
 
Kıbrısın meyvasını
Güzellerin hasını
O kız benim olacak
Ben gördüm rüyasını
 

 

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Nishmark


 
Bir süredir blog yazanlar bilir, yazdığınız konu hakkında bazen firmalar/yayınevleri vs. sizinle iletişime geçip ürünlerini denemenizi isterler. Eğer yayıneviyse kitabını yollar ve siz okursunuz sonra da bir şeyler yazarsınız. Bu konuda epey ateşli tartışmalar da dönüyor elbette blog alemlerinde. Her konuda olduğu gibi çok net yargılarım yok ama insan yine de mutlu oluyor bu tür mailler alınca.

Farkındasınızdır bir süredir kırtasiye yazılarına ağırlık verdim. Nedenini de açıkladım, kitap okumaya pek vakit bulamıyorum, blogu da başıboş bırakmak istemiyorum. Ben de size aklıma gelen markalardan bahsediyorum. Dünden önce de bir mail aldım, Nishmark'tan.

Bu adı daha önce duymuştum ancak hiçbir ürününü kullanmamıştım. Aklımda ön kapağında kocaman harf olan minik defterleri kalmış. Gelen mailde bir tanışma hediyesi yollamak istediklerini belirtiyorlardı. Blog bir kenara, normal hayatımda da gereğinden fazla utangaç biri olduğumdan, hemen "aman efendim, beni mahcup ediyorsunuz"a geçiş yaptım. Şaka bir yana, gerçekten çok ufak bir şey olursa kabul edebileceğimi söyledim. Hatta "siz yollamayın, ben satın alırım" diyecektim önce ama sonra o da biraz ayıp olur diye düşündüm. Sonunda adresimi verdim. Bir yandan da öyle merak ediyordum ki ne göndereceklerini.

Twitter'da duyurdum, felaket bir farenjit geçiriyorum. Öksürük yapmadı ama ateşim var, dün ilk defa acısız su içebildim, köfte de yedim. Enfeksiyon dudağıma da sıçradı, yumruk yemiş gibi dolaşıyorum. Diş etlerimden bahsetmek bile istemiyorum. E tabi bir de hastalık hastası olunca insan, iyice keyfi kaçıyor. Ancak dün paketimin geldiği haberi epey mutlu etti.

Aslında hediye paketinin, içinden çıkan nazik notun da fotoğrafını çekmeliydim ancak sabırsızlıktan öyle bir açtım ki kutuyu, maalesef o fırsatı kaçırdım (ama kurdela, not, kap kağıdı hala duruyor). Bir de içinden patlatmalık o kağıtlardan çıktı, onu da çok sevdim. Sizi de heyecanlandırdım değil mi, 3 tane şey çıktı içinden  paketin.

İlki adımın baş harfi olan C'li bir defter. Rengi şahane. Kağıtları krem rengi (en sevdiğim). Tam kısa kısa not almalık. İkincisi kapağı el yapımı olan, mıknatıslı kapaklı çok güzel bir defter. Bu gerçekten çok şık, galiba hemen kullanmayıp bir süre saklayacağım. Ve son olarak bir tane kart. Ama o kadar değişik ki, fotoğraftan çok belli olmayabilir. Gerçek minik yaprak ve çiçek üstine çok ince keçemsi bir kaplama var. Hediyelere iliştirmek için güzel bir seçim.

Sitelerini biraz daha dolaşınca Nostalji Defterler'e bayıldım, şık kalemlerinden büyüyünce almaya karar verdim. Hediyelik arayanlar için de doğru bir yer bence burası.

Sitelerine şuradan bakabilirsiniz, Facebook da şuradan (sitelerinden alışveriş yapılabiliyor bu arada)

Gerçekten beğenmesem galiba bu kadar uzun bir yazı yazmazdım. Tekrar teşekkür ederim Nishmark'a.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

That Company Called If



Kırtasiye ve bilimum ıvır zıvırlar ile ilgili yazı yazmak gerçekten çok hoşuma gitti. Şu an aklımı verip kitap okuyamamamın yanısıra, bu yazıları yazarken eğleniyorum. Bugün bahsedeceğim markayı ise son 1-2 senedir takip ediyorum.

İngiltere çıkışlı That Company Called If (TCCI) ürünlerini ilk olarak bizim üniversitenin kitapçısında gördüm. Kitap ayraçları özellikle ilgimi çekmişti. Sonra epey bir yerde karşılaşmaya başladım.

Ürünlerden bahsedecek olursam, kitap ayraçlarında bir numara olduklarını söyleyebilirim. Özellikle minik mıknatıslı olanlarına bayılıyorum. Bildiğimiz klasik ayraçlara kıyasla da çok daha sağlamlar ve sayfayı kesinlikle kaybetmiyorlar. Şuradan inceleyebilirsiniz mıknatıslıları. Ben bugüne kadar kitap okuma ışıklarından yana çok şanslı olmadım, ya pilleri hemen bitti, ya da kırıldılar. TCCI'de çok fazla çeşit var ve son derece kullanışlı görünüyorlar. Ama denemedim, bilmiyorum.

Hala okuduğu kitabı saydam kapla kaplayanlar var mı? TCCI onu bile düşünmüş "kitap aksesuarları" adı altında. Bu başlık altında kulak tıkaçları, sözlük şeklinde kitap ayraçları ve deri kitap kapları da bulmak mümkün. Onlara da şuradan bakabilirsiniz.

Şu solda gördüğünüz sayfa tutacağını 2 yıldır kullanıyorum ve ne kadar işe yarar bir şey olduğunu size anlatamam. Fiyatı da epey iyiydi diye hatırlıyorum. Bulursanız kaçırmayın.

Bir Doald Dahl hayranı olarak elbette bu anahtarlıklara bayıldım. Lisanslı ürünler için çok güzel anahtarlık ve kitap
ayracı tasarımları var.

Seneye İngiltere'de olacağım, bir sorun çıkmazsa. Böylece TCCI de yerinde ziyaret edebileceğim. Bu sevinilesi bir şey. Türkiye'de de daha fazla noktada satışa sunulacağını umuyorum yakın gelecekte.

Böyle anlatmakla olmuyor elbette, en iyisi mi siz siteye girip bir bakın.

Siteye şuradan ulaşabilirsiniz. Online alışveriş seçeneği var, Türkiye'ye yolluyorlar mı bilmiyorum, en iyisi siz de bir bakın.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Pomodoro Tekniği


Sürekli dikkati dağınık olanlar, masanın başını oturup da yapması gereken hariç her işi yapanlar, bu yazı size!
Ben çok çalışan biriyim. Kelimenin tam anlamıyla da bir ineğim. Hep de böyle oldu. Ama sevimsiz ineklerden olduğumu düşünmüyorum. Her çalışma materyalimi paylaşırım, saatlerce başkasına ders de anlatırım. Ancak son zamanlarda dikkatim biraz dağınık, onu da yapacak çok fazla şey olmasına bağlıyorum. Aslında bunun da üstesinden biraz şöyle gelmeye çalışıyorum: Çok uzun listeler yapmak yerine kısa kısa hedefler koyuyorum önüme ki hem gözüm korkmasın hem de moralim bozulmasın. Şimdi bahsedeceğim teknik ise arkadaşımdan duyduğum bir şey.
Pomodoro Tekniği tarifi:
1.       Yapacağınız işe karar verin

2.       Alarmı 25 dakika sonrasına kurun

3.       25 dakika boyunca hiç ara vermeden, yerinizden kalkmadan çalışın

4.       25 dakika sonunda 3-5 dakikalık bir mola verin

5.       Tekrar 25 dakika sonrasına alarm kurun
Bu döngü böyle sürüp gidiyor. 4 kere 25 dakika çalıştıktan sonra 15-30 dakikalık kısmen daha uzun bir ara verebiliyorsunuz. Kulağa nasıl geliyor bilmiyorum ama bence denemeden burun kıvırmayın.
Daha detaylı bilgi ve Pomodoro ne demekmiş öğrenmek için de şurayı tıktıklayabilirsiniz.

2 Mayıs 2013 Perşembe

NoteEco doğa dostu defterler


 
Madem derslerden kitap okumaya zaman bulamıyorum (çok ayıp) ben de kalem kağıt tanıtayım dedim. Bugünün talihlisi de yukarıda gördüğümüz NoteEco defter. Tema Vakfı'nın da destekçisi olduğu bir girişim. Esasında bu bir seri, kareli-çizgili ve farklı boylarda, farklı kapaklardan oluşan bir aile gibi düşünebiliriz. Ben en büyük boy, çizgili olanından aldım.
 
Daha önce bir küçük boyunu kullanmış ve çok çok memnun kalmıştım. Neden peki?
  • Çünkü sayfaları inanılmaz yumuşak, kalem kayıp gidiyor. Ancak uyarmalıyım, sayfalar çok kalın değil, normalden bir tık daha ince.
  • Kağıt rengini de sevdim, açık bir bej.
  • Telli olması, sert kapaklı olmaması ve aynı zamanda kıvrılabilmesi de ayrı hoş.
  • Bir de yeşil bir lastiği var, aralara kağıt vs. koysanız bile lastik sayesinde dökülüp, dağılmaların önüne geçebiliyorsunuz.
  • Kalem tutacağı ve defter içindeki ceplerini ben çok kullanışlı buldum.
  • Kapaklar ise ayrı şahane, tasarımlar mükemmel. Ben bu sefer tercihimi origamiliden yana kullandım.
Tüm bunlar güzel hoş da, gelelim daha da önemli bir özelliğine bu defterlerin.
 
Defteri ilk açtığınızda karşınıza şu çıkıyor: "El yazınızdaki her harf yeşil bir yaprağa dönüşüyor!". Ve evet gerçekten de öyle çünkü NoteEco defterleri FSC kağıt ormanları sertifikasına sahip kağıtlardan üretiliyor. Bizim kullandığımız her yaprağın yerine kağıt ormanlarında bir yaprak yeşeriyor. Çünkü bu defterleri üretmek adına kesilen her ağaç için yerine yenisi dikiliyor. Ayrıca bitki özlü matbaa mürekkebi ile basılıyor bu defterler.
 
Yani dostu, kullanışlı ve de çok güzeller!
 
Sayfalarına ise şuradan gidebilirsiniz.


1 Mayıs 2013 Çarşamba

The Unemployed Philosophers Guild


Şimdi size, bilmeyenlere, bir markadan bahsetmek istiyorum. Açıkçası Türkiye’de ürünlerini satıyorlar mı pek emin değilim. Ben yurtdışında birkaç yerde denk geldim. Bayıldım. Çok garip, bir süredir bu yazıyı yazmak vardı aklımda ama şimdi de diyeceklerimi bir türlü toparlayamıyorum.
Bir daha deneyeyim.

Kolay yerden başlasam iyi olacak, ne tür ürünler var burada? Kupalar, post-itler, anahtarlıklar, peluş oyuncaklar, parmak kuklaları çok çok daha fazlası. Kimler kurmuş peki bu “şey”i? Direkt onların yazdıklarını aktarayım size: "More recently, revisionist historians have pinpointed the birth of the Guild to the time it was still cool to live in New York City’s Lower East Side.  Two brothers turned their inner creativity and love of paying rent towards fulfilling the people’s needs for finger puppets, warm slippers, coffee cups, and cracking up at stuff." Ve dediklerine göre kazandıklarının bir kısmı da gerçekten işsiz felsefecilere/filozoflara gidiyormuş. Bu da işin şakası tahminen. Siteleri gerçekten çok eğlenceli.
 Ürünler hep bir şeylerden ilham alınarak tasarlanmış. "Hangi tasarım ilhamsız ki?" gibi haklı bir soru sorabilirsiniz. Dedim ya zaten, haklısınız. Demek istediğim, eserler olsun, uzak-yakın popüler kültür olsun hep bu alanlardan kişiler, olaylar, eserler seçilmiş ve onların çevresinde esprili bir şeyler üretilmiş. Mesela solda gördüğünüz kupada tüm abiler, ablalar giyinik ama sıcak su eklediğinizde bir anda çıplak oluveriyorlar. Çok şahane bence!
 
Dali'nin bıyıklarının ön plana çıktığı bu saate de bayıldım. Zaten sonsuz param olsa satın almak isteyeceklerim listesi yapsam bu site dahilinde, o listenin sonu gelmez ama ben yine de birkaç tane daha beğendiğim şeyi paylaşacağım.

Kırtasiye severlerin özellikle şu sayfada kendilerinden geçeceklerine dair garanti veriyorum. Çoluk çocuk sahibi olanlar ise şuradan bir şeyler beğenip, hem eğlenip hem de öğrenebilirler küçümenlerle beraber. Sitelerinden (şuradan) anladığım kadarıyla internetten sipariş verebiliyorsunuz ancak Türkiye’ye gönderiyorlar mı ondan emin değilim. Ne kadar çok link verdim, umarım bu markayı, tasarımlarını beğenirsiniz.

Masamın üstündekiler #1



Dönem sonu yaklaşırken ve bu dönem sonu -ya da yaz ortaları- teslim etmem gereken bir tez olduğundan çalışma masam aldı başını yürüdü. Fotoğrafını çekip koyabilirim elbet ama ben anlatmak istiyorum, kafanızda canlansın, boşlukları da istediğiniz gibi doldurabilin diye. Neler var masamın üstünde?

  • Öncelikle, üstesinden gelmem gereken 3 önemli iş var yakın zamanda:
    • Tez
    • Konferans
    • Proje
Hal böyle olunca, masamda da 4 ayrı kitap öbeği var. Üçü bu işler için, biri ise benim her şeyden sıkıldığımda okuduğum kitaplara ait. Toplam kitap sayısını vermek gerekirse, 58.
  • Kocaman bir masa lambası
  • 3 tane en büyük boy klasör, içleri elbette tıka basa dolu
  • Bitmiş, yarı dolmuş ve başlanmamış birkaç defter
  • Nereye gidersem gideyim götürdüğüm 18 yıllık biblo (bu bibloyu nedense çok seviyorum. Ayıların yaşadığı minik bir ev, fotoğrafını çekerim bir ara)
  • Babam, annem, anneannem ve sevgilimle çekilmiş 4 ayrı fotoğraf
  • Okunması planlanan, bu amaçla bastırılmış makaleler. Üstüste konulduklarında boyları 35 cm’e varıyor
  • Kalemlik, zımba, delgeç ve kalem kutusu
  • Koca kavanoz kahve ve kahve kupası. Şeker ve karıştırıcı artık yok çünkü 1 aydır kahveye şeker koymuyorum. Yaşasın!
  • İki elma, bir muz
  • El kremi ve dudak nemlendiricisi

Masam gerçekten çok büyük, tek kişilik yatak boyutunda. Bu yüzden hala boş yer varmış gibi görünüyor tüm bu eşyaya rağmen. Şimdi böyle listeleyince de aslında çok da dağınık olmadığına karar verdim. İyi o zaman, biraz daha eşya yığmaya devam edebilirim demek ki. Ben bu masa üstündekileri listeleme işini sevdim, arada sırada yapayım, bu da bir numaralı listeleme olsun.