Harry Potter’ın beşinci kitabı yeni bitti, hemen yazısını yazmak istedim. Evet, bu kitap sayesinde epey keyifli günler geçirmiş olsam da bir kez daha fark ettim ki seride en az sevdiğim kitap bu sanırım. Neden peki?
Öncelikle biraz kitaptan bahsedeyim. Harry’nin Hogwarts’taki beşinci senesi, sene sonunda bizim lise giriş sınavlarını andıran OWL isimli sınavlar serisine girecek. Dersler bir yana, klasik maceralar bir yana, ben Harry'nin yerinde olsam kesin her hafta dudağımda uçuk çıkardı, 4-5 kilo verirdim. Her neyse, yine Dursley’lerde epey tatsız bir yazdan sonra koşa koşa okula gitmesini bekliyoruz. Ama bu sefer işler biraz karışık. Okul yerine ilk durak olarak babasının en yakın arkadaşı olan Sirius Black’in evine gidiyor, çünkü orada bir işler dönüyor. Kitabı okumamış olanlar merak etmesin, hevesinizi kaçıracak bir şey söylemeyeceğim, ipucu vermeyeceğim. Peki bu kitaptan aklınızda geriye ne kalacak? Sihir Bakanlığı'nın okula atadığı sinir bozucu kadın Dolores Umbridge, elbette Weasley ailesi, Draco Malfoy ve çetesi, Fred ve George kardeşler ve çok daha fazlası.
Bu kitapta neleri sevdim, neleri sevmedim?
Sevdiklerim:- Serinin en sevdiğim karakterlerinden biri olan Luna Lovegood’u bu kitapta iyice tanıyoruz. Onun o garip kıyafetlerini, takılarını, davranışlarını (filmden sahnelerden kopya çekmeden) kafamda oluşturmak pek eğlenceliydi.
- Ginny’i de pek severim. O da artık büyümüş olarak çıkıyor bu kitapta okurun karşısına. Lafa pat diye dalıvermeler, Harry’e ve Ron’a diklenmeler olsun, yeni erkek arkadaşı olsun, tam bir ergen ama bir o kadar da sevimli.
- Ve Neville. İşte sevdiğim bir başka karakter. Galiba ben Hermione, Ron ve Harry’den çok yan karakterleri sevmişim bu seride. Neville’in gönlümde yeri apayrı. Tabi beşinci kitap onun da dahil olduğu çok çok önemli bir bilgiyi içeriyor. Kitapta iki şeyi çok sevdim, ikisinde de Neville vardı.
- Fred ve George kardeşler yine çok ama çok eğlenceli. Hatta hiç bu kadar eğlenceli olmamışlardı sanırım.
- Serinin en uzun kitabı bu muydu emin değilim ama bana gerçekten çok çok uzun geldi. Bir an sonuna hiç ulaşamayacağımı düşündüm.Olaylar o kadar dallanıp budaklandı ki, kitapları daha önce okumama hatta tüm olayın sonunu bilmeme rağmen aklım karıştı, yoruldum.
- Profesör Dumbledore'un bu kadar az göründüğü bir kitap daha hatırlamıyorum. Bu duruma alışamadım.
- Hagrid'in olduğu kısımları da pek eğlenceli bulmadım.Snape’i daha fazla görmek istedim,
- Bellatrix’i de. Bu karakterler bana çok ilginç geliyor, onların olduğu bölümleri kalbim heyecandan ata ata okuyorum.
Sevdiklerim sevmediklerim diye ayırınca, sevdiklerimin sayısı daha fazla çıktı, her neyse, galiba beni çok uzun olması (800 küsur sayfa) yordu. Kısacası, Hary Potter’ın beşinci kitabı benim için serinin favori kitaplarından biri değil. Ancak büyük sonra doğru iyi bir hazırlık kitabıydı sanırım. Okuru meraklandırıyor, biraz korkutuyor.
İşte böyle, sırada altıncı kitap var. İyi ki tekrar okuyorum, büyülü bir yaz oluyor benim için.
Kitap yazısını hiç böyle "sevdiklerim, sevmediklerim" diye ayırarak yazmamıştım, nasıl olmuş sizce? Belki bir süre böyle yazabilirim.
Benim en sevdiğim kitaplardan biri buydu sanırım.
YanıtlaSilLuna'yı ben de çok seviyordum. Ginny'i ise hiç sevemedim, neden bilmiyorum. Bellatrix, Lupin ve Sirius çok çok sevdiğim diğer karakterler, keşke her yerde bol bol olsalar. Ve tabii ki Dobby.
Ben de favori kitabım diyemem çünkü ani bir değişim hissediyor insan. Tüm o büyülü, güzel 4 senenin ardından umutsuzlukla dolu, karanlık ve yarısı Harry'nin ergenlik problemlerinden oluşan upuuzuuuun bir kitap, ama yine de süper bir akıcılıkla okunabiliyor. Bu da Rowling farkı ;D
YanıtlaSil