Bir başka Oliver Sacks kitabı ile karşınızdayım. Bu seferki
bir öncekinden de keyifli, bir seyahat günlüğü.
Herkesin ‘ah keşke ölmeden şurayı bir görsem’ dediği bir
yerler vardır. Benim için oralar Latin Amerika ve Orta Doğu, epey geniş
kapsamlı isteklerim varmış. Umarım bir gün oraları dolaşıp, duvarımda
asılı olan harita üstünde de gezip gördüğüm her yere bir raptiye saplarım.
Öncelikle Oaxaca’nın nasıl okunduğuna bir açıklık getireyim.
İspanyolca’da X’ler H olarak okunduğundan, Oaxaca da "Ohaka" diye okunuyor. Bilmiş
bilmiş anlattığıma bakmayın, bana da Sacks yardım etti.
Daha önce hiç seyahat günlüğü okudum mu emin değilim, çok
uzun yıllar önce Buket Uzuner’in New York’a dair hazırladığı bir şeyi okumuştum
sanki. Sacks bana bu türü aslında epey sevdiğimi ama nedense çok göz ardı
ettiğimi hatırlattı.
2006 yılında basılmış olan ve bu yıl da Yapı Kredi Yayınları
tarafından Türkçe’ye çevrilen bu güncede iki anahtar kelime var: Oaxaca ve
eğrelti otları. Şaşırdınız değil mi, eğrelti otları benim için lise biyoloji
dersinin sporla çoğalan kahramanıydı. Bu kitap bu ilkel bitkiye bakışımı
tamamen değiştirdi. Eğrelti otu nereden çıktı peki? Sacks bir eğrelti otu
hayranı, nörolog olmasına ek olarak. Ve kendi gibi aşağı yukarı 30 kişiden
oluşan Eğrelti Otu Derneği’nin Oaxaca’ya düzenlediği geziyi kitap haline
getirmiş. Çok ilginç değil mi?
Küçükken epey bir süre Bilim Çocuk okudum, matematik
takımındaydım. Ama nasıl olduysa lisede doğa bilimlerine olan tüm ilgim hepten
yok oldu, tam bir sosyal bilimci oldum. Yıllardır da durum bu, fen ve matematik
namına pek bir şey okuduğum söylenemez, kötü bir şey sanırım bu. Ancak bu kitap
öyle bir heyecanlandırdı ki beni, elime büyüteç alıp tepeler tırmanmak, yeni
bitki türleri keşfetmek ve hiç bilmediğim yerleri tek başıma gezmek istedim. Hepsi Sacks’ın samimi dili yüzünden.
Mesela yer yer grup arkadaşları kadar eğrelti otlarına
heyecan duymaması, yorulması, sıkılması bu seyahat günlüğünü çok ‘gerçek’
kılmış. Bir de epey içine kapanık bir adam Sacks, bunu yer yer kendisi de itiraf ediyor. Bana benzeyen, benim benzediğim insanların yazdıklarını okumak hoşuma gidiyor. Bir de adını bile duyduğumdan şüphelendiğim Oaxaca’nın meydanı,
pazarları ve görülesi yerleriyle ilgili bir şeyler okumak da pek hoşuma gitti. Bizim yerel pazar yerlerini, çeşit çeşit meyve sebzeyi anımsattı. Tabii bizde kakao eksik, büyük de bir eksik. Bir çikolata sever olarak ağzım sulanarak okudum kakao çekirdekleri ile ilgili bölümü.
Bu aralar Sacks’ın kitaplarına dair bana en çok şu yönde
sorular geliyor: dili çok ağır mı, anlamayıp sıkılır mıyım? Açıkçası çok haklı
sorular. Düşününce beni ne tür kitaplar sıkar diye, sanırım dili çok ağır olan,
anlattığını kesinlikle anlamadığım kitaplar onlar. Evet, Sacks nöroloji ve bitki
bilimi gibi alengirli konulardan bahsediyor benim okuduğum kitaplarında. Ama
bunu kesinlikle üstten bakan bir edayla, okuru terimlere boğarak yapmıyor. Son
derece ilginç konuları net bir şekilde, bir de sevimli bir dille anlatıyor. Bu
kadar öneriyor olmamın sebebi de bu sanırım. Bu nedenle tereddüt etmenize pek gerek yok sanırım.
Bir de garip bir şey oldu, bu yazıyı yazmadan önce sabah televizyonda terrarium ile ilgili bir program vardı. Terrarium nedir? Sacks'ın da bahsettiği bir şey bu. Ne olduğunu açıklamak için Sanayi Devrimi'ne geri gitmek lazım, hani İngiltere'de gerçekleşen, kömürün başrolü oynadığı dönem. Tabii o kadar kömür yakılınca korkunç bir hava kirliliği de beraberinde gelmiş. İnsanlar kadar bitkiler de etkilenmiş elbette. İnsan sağlığı konusunda o dönem ne tür tedbirler alındı bilmiyorum ancak bitkileri yetiştirmek için cam kutular yapılmış, neye benzediklerini görmek isterseniz hemen internette aratın. Günümüzde daha çok ev dekorasyonunda kullanılıyorlar. Epey zahmetli ama bir o kadar da güzel bir uğraşa benziyor. Neden anlatıyorum peki şimdi bunu? Çünkü 18. ve 19. yüzyıllarda, yani sanayinin gelişmekte olduğu o dönemde eğrelti otları bu cam kutularda yetiştirilmiş, oradan seralara taşınmış. Sacks'ın da ailesinden yadigar olan bu merakı taa o zamanlara dayanıyor. Yani yıllar yıllar önce de eğrelti otları epey seviliyormuş.
Eğer seyahat etmekten, bitkilerden ya da sadece yeni bir
şeyler öğrenmekten zevk alan biriyseniz, bu sıcaklarda sizi çok da yormayacak
okumalık bir şeyler arıyorsanız, Oaxaca Günlüğü’nü çok sevebilirsiniz. Bir
de sonrasında kendinizi derinlemesine inceleyecek bir şeyler ararken bulabilirsiniz
Sacks’ın eğrelti otları ile olan ilişkisine özenip.
Bu kitap feci halde ilgimi çekti. Çok da endişelendim Türkçe çevirisi yoksa diye, neyse ki varmış. Bir dahaki kitap alış verişimde benim olacak *.* Hem seyahat etmeye bayılıyorum, hem de biyoloji okuyorum. Gerçekten çok heyecanlandım yahu, bir an önce okumak istiyorum.
YanıtlaSilMutlaka bir bak, ben gerçekten çok sevdim, okuduktan sonra ne düşünceksin merak ediyorum (:
Sil