18 Eylül 2013 Çarşamba

Bol köpekli söyleşi


Blogda bir köpekler eksikti mi diyorsunuz yoksa? Demeyin. Pek güzel bir söyleşimsi olacak birazdan. Yine yardımcımız Facebook mesajları. Bu sefer mimar olan arkadaşımla konuşuyorum, hani demiştim, liseden en yakın iki arkadaşımdan biri (diğeri de Irene Adler). Ne konuşalım, ne konuşaım diye düşündük. Ben sonunda “Köpekler!” diyerek kararsızlığımıza bir son verdim. 
Hasır Şapka (evet takma ismi bu, çok güzel oldu bence) ile 2004 yılında, yani lisenin ilk yılında tanıştık. Ben ne kadar kedi seversem o da bir o kadar köpek severdi. İşin daha güzel yanı, o kedilerle, bense köpeklerle kaçamak flörtler yaşamaya pek hevesliydik. Ancak evimizin köklü sakinlerinin yeri hep ayrıydı. Hasır Şapka’nın daha o doğmadan evin bir bireyi olmuş köpeği Pamuk vardı, benim de 10 yaşımdayken kardeş yerine alınmış bir Siyam kedim. Yani ikimiz de hayvan sevmenin ne demek olduğunu biliyorduk. Ben bugün şefkatli oluşumun en büyük sebebi olarak hala yaşayan, 15 yaşındaki kedimi sebep bilirim. Hasır Şapka'nın iyi kalpliliği, tontişliği ise yaradılıştan diye düşünüyorum. Geçelim sorulara.
Okuyan Kedi: Merhabalar. Nereden başlasam bilemedim. Ama biraz gerilere gitmek istiyorum. Diğer yandan Pamuk’un tombik ve pek nonik hatıralarıyla da seni üzmek istemiyorum (Pamuk’u 2007’de, yaşlı ve pek şeker bir nineyken kaybettik). Yine de merak ediyorum, evde Pamuk’un varlığına dair ilk anın ne? Evde bir köpekle büyümek nasıl bir deneyim? Bazı aileler hijyen, sağlık vb. sebeplerden ötürü buna pek sıcak bakmıyorlar. Annen ve baban doktor. Onlar ne düşündü acaba bu konuda. Senin ve abinin Pamuk’la büyümesine rıza gösterdiklerine göre farklı düşünüyor olmalılar.

Hasır Şapka: Merhabalar.. Konuşmamızın konusu köpekler olunca, Pamuk ile başlamazsak eksiklik olurdu zaten. Senin deyiminle en nonik aile üyemiz eve geldiğinde ben 5 yaşındaydım. Daha doğrusu eve benim tarafımdan getirildiğinde.. Yazlık komşumuzun köpeği doğum yapmıştı ve sabah akşam bahçelerinde yavrularla oynamaya gidiyordum. Sonunda dayanılamayıp bir yavru evimize alındı tabii (o zamana kadar evcil hayvan olarak sadece kuşlarla yetinmiştik - hayvansever olsalar da çalışan anne-baba ve zaman yetersizliği gibi sebepler). İlk başta canlı bir oyuncak olarak algıladığım sevimli bir yaratık, zamanla kardeşim gibi sevip benimsediğim bir aile üyesine dönüştü. Pamuk'un evdeki varlığı ile ilgili ilk aklıma gelen şey kemirilmiş pijama paçaları ve koltuk kenarları oldu nedense. Her pijamada bir delik, her koltuk kenarında bir diş izi.. Yere uzanan perdeler de nasibini almış haliyle. Kısacası, her kumaş parçası bir çiğneme ve diş kaşıma tahtası olmaya mahkum. Hareket eden her cisim de hedef tabii. Böyle anlattığımda evde şikayetçi olan vardı diye düşünme, herkes çiğnenmeye razı (: Çünkü evde öyle bir canlı var ki, konuşamasa da türlü yollarla seninle sürekli iletişimde, kendini sevdirmeyi sevdiğinden çok daha fazla seni seviyor, karşılık veriyor, hasta olduğunda yanından ayrılmıyor, üzgünsen gözünün içine bakıyor, evde kahkaha duyunca heyecanlanıyor, temizlik varken oturduğu yerden kalkıp dolaşmaması gerektiğinin bile farkında.. Kısacası çocukluk yıllarımın en kıymetlilerindendir Pamuk. Dipdibe 12 sene.. Biraz arabesk kaçabilir ama köpek değil dost olarak, kardeş olarak. Hijyen konusunda söyleyebileceğim en önemli şey veteriner bakım ve kontrollerine özen gösterilmesi. Özellikle parazit açısından. Okuduğum kadarıyla tüy yutulması gibi durumlarda sağlığı asıl etkileyen parazit durumu ki bu da haplar, aşılar vb rutin bakımlarının parçası. Pamuk gibi sürekli evde ve insanlarla içiçe köpekler için banyo gibi ek temizliklerine -cinsten cinse değişir- de dikkat edildiğinde ciddi bir sorun olmadığı söyleniyor çoğunlukla. Dediğin gibi doktor anne baba çocuklarını emanet ettiğine göre içimiz ferahlayabilir (:


Okuyan Kedi: Ben Pamuk'un eve gelme hikayesini bilmiyordum! Bilmediğim diğer şeyse köpeklerin de koltuk düşmanı olduklarıydı. Bizim Siyami kaç koltuk kenarı parçaladı 15 senede hatırlamıyorum bile. Dediğim gibi, 10 yaşlarındaydım eve geldiğinde kedimiz. Annem, babam bir uzmana görünmelerini gerektirecek derecede evhamlıydılar. Her hafta doktora götürürlerdi beni. Bazen acaba sağ bacağım sol bacağımdan daha mı uzun diye, bazen az su içiyorum diye, bazen sabahları erken uyanıyorum diye. Tüm bunlara rağmen bana kedi almaya karar vermeleri çok ilginçti. Siyami eve ilk geldiğinde o kadar korkuyordum ki, o daha bebek ve kucağımda uyumak istiyor, ben o bana doğru geldiğinde bağırarak kaçıyordum. Bir hafta sonunda alışmıştım. Tabi veteriner kontrollerine çok düzenli gittik, şimdiye kadar da hiçbirimizde bir sağlık sorunu çıkmadı. İşin güzel yanı, babam da annem de öyle pek kedi meraklısı insanlar değildi. Şu an babamın kuyruğu gibi Siyami. O tuvalete girdiğinde kapıda bekler, babamı uyutmadan yanından kalkmaz. Anneme ne oldu dersen, onun da annesi oldu. Siyami'nin ne zaman karnı ağrısa anneme gider ağlayarak. Bilmiyorum, benim çok mutlu bir çocukluk geçirmemin en önemli etkenlerinden biri Siyami. En basiti, kendinden, ailenden ve arkadaşlarından başka birini sevmeyi öğreniyorsun. Bu çok önemli bence. Gelelim sıradaki soruya. Pamuk'tan sonra ailenize dünyanın en 'cool' köpeklerinden biri, Ardıç katıldı. Hayvanların karakterleri olduğunu söyleyince bazen insanlar gülüyor ama bence öyle. Ben Siyami ve Ayı arasındaki ayrımı o kadar ne görebiliyorum ki. Siyami tam bir eski zaman beyefendisi. Küçükken de öyleydi, büyüyünce de değişmedi. Ayı ise tam bir fırlama. Pamuk ve Ardıç'ı karşılaştırdığında neler aynı, neler çok farklı? Biraz da Ardıç'ı anlat tabii önce bize. Ardıç'ı ve ailesini.


Hasır Şapka: Pamuk'un koltuk düşmanlığı yavruyken geçerliydi aslında, sonradan tamamen bıraktı kumaş veya hareket eden cisim işlerini. 1,5 yaşına kadar yavru sayıldıkları için o kadar süre böyle yaramazlıklardan kolay kolay kaçış olmuyor. Köpekten köpeğe de değişiyor tabii. Mesela Ardıç için bu kumaşın çok ötesinde kapılar, çekmece kulpları ve yatak başlarıydı, özellikle ahşap olanlar.. Hala odamdaki iki çekmeceyi açarken olmayan çekmece kulplarını arıyor ellerim. Abimin 1 yıl sonunda atılan kıymıklarına ayrılmış yatak başlığı da apayrı bir hikaye. Ardıç 1,5 yıl apartman dairesinde bizimle yaşadıktan sonra yazlık bahçesine terfi etti. Şu anda 3 kişilik ailesiyle mutlu mesut bir hayatı var ve her haftasonu bizi evlerine konuk ediyorlar (: Ailesinden önce Ardıç'ın eve geliş hikayesini anlatayım istersen. Pamuk'u kaybettikten sonra evde öyle bir boşluk ve hüzün havası oluştu ki barınaklara bakmaya başlamamız sadece 3 hafta sürdü. Özellikle ben barınak konusunda ısrarcıydım ama baktığımız sırada yalnızca yaşça büyük köpekler vardı. Aslında buna kesinlikle karşı değilim, köpeğin alışması daha zor olabilir ama kesinlikle onlar da kalan hayatlarını seven insanların yanında geçirmeliler. Diğer yandan biz daha yeni bir köpeğimizi kaybetmiştik (uyutulmak zorunda kalmıştı ve gerçekten çok zor bir ayrılık oldu tahmin edebilirsin) ve yaşça büyük bir köpek kısa sürede yeni bir kayıp yaşamak demekti o zamanlar. Barınaklardan sonuç alamayınca veterinerimizle konuşmuştuk, bir yavru olması durumunda bize haber verilecekti. Birkaç gün sonra annemle yürüyüş yaparken bir Petshop önünden geçiyorduk ve bir boxer ile labradorun sarmaşıp uyuyor olduğunu gördük. Sonrasını tahmin etmek zor değil.. İçeri girilir, köpek kucağa alınır ve anında olanlar olur; karşılıklı bakışmalar, yumuşak tüyler, kucakta uyuyakalmalar ve ne olduğunu anlamadan evin içinde dolanıp duran, terliklerin üstüne uyuyakalan kapkara minik birşey. Bu arada çok önemli bir detay; Petshoplarda evcil hayvan satışı neyse ki azaltıldı ama hala devam edenler var. Kimisi çiftliklerden sağlıklı, mutlu köpeklerin yavrularını alırken çoğu için geçerli olan durum (arz-talep düşünüyoruz hemen tabii) damızlık dediğimiz köpeklerden alınan yavrular. Bu damızlık köpekler hayatlarını bir kafeste, dışarıya bile çıkarılmadan geçiriyor. Öyle ki kasları eridiğinden kıpırdayamaz hale geliyorlar ve yalnızca yemek yiyor, uyuyor, doğum yapıyorlar. Doğurdukları yavru da gereken süreden önce onlardan ayrılıyor. Hem fiziki, hem psikolojik açıdan inanılmaz acımasız bir durum anlayacağın. Biz sorduğumuzda belli bir çiftliğin adıyla söylenmişti Ardıç'ın doğum yeri. Aynı petshop kısa süre sonra hayvan satımını da tamamen durdurdu. Onların da bu konuda destekçi olduğundan haberimiz var en azından. Bu durum maalesef çoğu için geçerli olmuyor, umarım kısa zamanda bilinç artar bu konuda. Biraz uzattım ama bunlar sıkıntılı konular, anlatmak istedim. Gelelim Pamuk ve Ardıç'ın farklarına. Hem tipleri hem karakterleri arasında uçurumlar var. Pamuk küçük, beyaz, dişi ve kıvırcık; Ardıç büyük, siyah, erkek ve düz. Pamuk yaşı ilerledikçe sakin, uysal ve şımarıklığı eve dönüşlerde evde koşuşturmaktan öteye geçmeyen bir tip; Ardıç yaşı ilerleyip aile babasına dönüştükçe hiperaktifliğinden birşey kaybetmeyen, yaşça çok küçük oğlundan daha şımarık, her daim kaçıracak terlikler bulan, "yeni top" dediğinde oyanayacak yeni oyuncağı için salyalar akıtıp heyecandan eli ayağına karışan bir aile reisi. Pamuk'un sevmediği yemek gemiyor aklıma; Ardıç sadece havuç yemiyor, ekmek de pek tercihi değil nedense. Bunların yanında ikisiyle de düzgün cümlelerle anlaşabiliyorsun, komut değil konuşmalara cevap veriyorlar. Ailenin bir üyesi olduklarının çok bilincindeler, senden daha çok farkındalar. Ayrım kabul etmiyorlar. Yanlarındayken gizli iş çevirmene imkan yok, mutlaka 1-2 kelime anlayıp senden önce davranıyorlar. Mesela haberleri olmadan içeriden yemek alamazsın, dışarıya çıkamazsın, balkondaysan içeriye giremezsin. Böyle şeyler.. Ardıç ailesine gelirsek, hanımı Maya sokaktan eve alındı. Ardıç gibi o da siyah bir labrador ama küçükken çok şiddet görmüş insanlardan maalesef. Sonunda bizim bahçemizde aldı soluğu, şu an evinin hanımı, çocuklarının annesi. Ardıç ve Maya'nın 11 çocuğu oldu (1 tanesini ilk gün kaybettik maalesef ama 10 tanesi 2 ay bizimle kaldı). 9 yavruyu sevenlere dağıttık ücretsiz olarak. 1 tane bembeyaz tüy yumağı vardı. Ona dayanamadık, bizimle kaldı: Sakız. Sakız her konuda babasını taklit ettiği için kafasını fazla kullanmadı ve biraz saf kaldı diye düşünüyoruz. O da çoğu şeyi anlıyor ama Ardıç kadar iletişim kurulamıyor. Maya en sakinleri, sürekli kendini sevdirme çabasında ve en ufak şeylerden korkabiliyor küçükken yaşadıkları yüzünden sanırım. Özellikle Sakız ve Ardıç arasında sürekli bir kıskançlık var bize karşı. Hem çok iyi anlaşıyorlar hem de arada geriliyorlar. Ardıç en eskileri olduğundan bir noktaya kadar bizi paylaşabiliyor diye düşünüyorum.


Okuyan Kedi: Cinslerin de önemi vardır herhalde hayvanların davranışlarında. Ben köpek türlerini pek bilmem ama Pamuk kaniş miydi? Köpek sahiplenmek isteyenlere minik minik önerilerin ne olabilir? Mesela evde küçük çocuğu olanlar, yaşlılar, tüm gün evde olmayan çalışanlar... Kim nasıl bir arkadaş almalı yanına?


Hasır Şapka: Cinsler mutlaka etkili.. Pamuk poodle (dediğin gibi kaniş de deniyor halk arasında) terrier karışımı idi, Ardıç ailesi labrador. İnternette basit bir araştırmayla bile oyunculuk, bakım, çocuklara karşı tutum, diğer hayvanlara karşı tutum gibi özelliklerin karşılaştırmaları bulunabiliyor. Köpek sahiplenmek isteyenlere ilk önerim bilgileri yoksa iyi bir araştırma yapmaları. İnternetten ya da en yakın veterinerin yardımıyla yapılabilir. Köpek sahibi olan yakınlarına da danışabilirler, bu yazıda da gördüğümüz gibi sonsuza dek anlatabilir kedi köpek sahipleri bildiklerini ve yaşadıklarını (: Yaşadıkları mekan (apartman dairesi, bahçeli ev vb), sahip olunan diğer evcil hayvanlar, bakım ve gezdirmeye ayırabilecekleri vakit, oyuna ayırabilecekleri vakit, köpeğin yalnız kalacağı zamanlar varsa bunun süresi gibi etkenler farklı cinslerde farklı gereksinimler yaratıyor. Örneğin Beagle dediğimiz orta boy köpekler sevgisiz kalmaya dayanamayan, yalnız kalınca fazlaca ağladıkları ve ses çıkardıkları söylenen köpeklerken koruyucu, kimine göre ürkütücü görünen iri köpeklerin bazıları çocuklara aşırı düşkün olarak biliniyor. Ciddi olarak köpek sahibi olmayı düşünenler bu araştırmayı yapmalılar. Barınaklardan köpek sahiplenmek en güzeli ama mutlaka dikkat edilmesi gerekenler vardır. Barınakta köpekle ilgilenen ve karakteri hakkında bilgisi olanlara danışılması bir çözüm olabilir. En önemli (!) konu köpeklerin kesinlikle satın alınmış bir oyuncak olmadıkları ve 10-15 sene yanınızda yaşayacakları, bakım gerektirdikleri ve bunun düşüncesi göz korkutuyorsa veya sonuna kadar zaman ayırılacağına inanılmıyorsa, uygun ortam olduğu düşünülmüyorsa köpeklerin yavru hallerinin cazibesine kapılıp alınarak sonradan terkedilmemesi gerektiği. Benim fikrimi sorarsan, yalnızca sokağa bırakmak değil, beraber geçirilen yıllardan sonra köpeğin başka insanlara verilmesi de terketmek demek. Köpek sana bağlanıyor, belki de anne babası sanıyor, yıllarca herşeyi oluyorsun ve birden terkediyorsun, seni bir daha göremiyor, yabancı bir ortamda ne olduğunu anlamadan seni bekliyor, umudu kırılıyor ve adapte olma döneminde hem kendisi hem de yeni sahibi çeşitli zorluklar yaşıyor. Ortalama 10-15 yıl yaşıyorlar, bunun farkında olup bize verdikleri mutluluğun karşılığını vermeliyiz diye düşünüyorum. Onlar da canlı, onlar da hissediyor ve sevginin bilincinde oldukları kadar acı da çekiyorlar, bunu unutmamak lazım. Bir de sosyal mesaj: sokaklardaki köpekler de değerli, bir kap su ya da yemek onlar için çok önemli. Bu yapılamıyorsa yanlarından geçerken kafalarını okşamak bile günlerine mutluluk katabiliyor gördüğüm kadarıyla.

Okuyan Kedi: Bol mesajlı, sevgi dolu bir söyleşi oldu bence bu. Blogun takipçileri arasında kedi severlerin çok olduğunu biliyorum. Köpekler konusunda ne durumdalar pek fikrim yok açıkçası, yorumlara bakmamız gerekecek (: Aslında aklımda daha çok soru var ama onları da bir sonraki söyleşimize saklıyorum. Yine de senin eklemek istediğin bir şeyler var mı? Sana öpücükler, Ardıç ve ailesine de selamlar. Bu arada yukarıdaki fotoğraftaki sokak köpeğine de bayıldım. Senin fotoprafçılığın hakkında da konuşmalıyız bir gün!

Hasır Şapka: Benim için de baya keyifliydi söyleşi, istediğin zaman yine bolca anlatmaya, cevaplamaya hazırım. Cevapları kısa tutmaya çalıştım ama olmadı sanırım, affola. Blogundaki söyleşiler artarak, çeşitlenerek devam etsin Okuyan Kedi, bol şans ve öpücükler.

1 yorum:

  1. Benim için de okumak çok keyifli oldu. Çocukluğumdan beri bir köpeğim olmasını istiyorum ama apartmanda yaşadığımız için ailem karşı çıkıyor. Annem ayak altındaki hayvanlardan pek hoşlanmıyor, babamsa hayatı boyunca birkaç kez köpek beslemiş. Babam bahçeli bir evimiz olsa mutlaka köpeğimizin de olacağını söylüyor ama apartmanda beslemenin hayvana da eziyet olacağına inanıyor. Dediğine göre açık alanda olan, dilediği gibi oyun oynayabilen köpekler daha mutluymuş.

    Böyle olunca kuş besledik biz de hep. İlk kuşumu hiç unutmadım, sanırım ondan sonra beslediğimiz kuşları da onun kadar sevemedim.

    Kendi evim olursa kedi beslemek istiyorum çok. İkinizin de hayvanlarla içli dışlı yaşamına özendim doğrusu... Neyse, yurt odalarından bir kurtulayım, benim de bir yoldaşım olacak *.*

    YanıtlaSil