13 Eylül 2013 Cuma

Buz ve Ateşin Şarkısı / Taht Oyunları - George R.R. Martin


Şu yazıda artık blogda yakın arkadaşlarımın da yazılarına yer vereceğimden bahsetmiştim. Bu söyleşimsi şeyi de Irene Adler (mühendis olan arkadaşım) ile hazırladık. Bence pek keyifliydi, umarım siz de sonuna kadar okursunuz. Bence epey iyi bir yazı oldu (: Biraz uzun ama pek güzel. Aramızda mesafeler olduğundan, Facebook mesajları üzerinden hazırladık, orijinal haline neredeyse hiç dokunmadım. Bu "söyleşi" ilk olduğundan ötürü yorumlarınız epey önemli, azıcık vakit ayırıp hoşunuza gitti mi, gitmedi mi, haber verebilir misiniz?

Song of Ice and Fire, yani Buz ve Ateşin Şarkısı. Bu kitap serisinin adını söyleyelim sonra da sessizce saygı duruşunda bulunalım bence. O kadar iyi, o kadar sürükleyici.

Serinin yazarı George R.R. Martin. Sakallı makallı, bildiğimiz amca. Kafasının içinde bunca yıl neler tutmuş, şaşkınlık verici. Yapımcılar da bizim kadar şaşırmış olacak ki, dizisi de çekildi, hala da devam ediyor, belki duymuşsunuzdur ve hatta izliyorsunuzdur, Game of Thrones (Taht Oyunları). Ben dizisiyle 2011 Eylül’ünde tanışmıştım, gözümü kırpmadan (gerçekten, hiç uyumamıştım) yayınlanmış bütün bölümleri izleyip bitirmiştim. Sonra kitapları okumaya niyetlendim. İlk iki kitabı aldım ama araya dersler, başka kitaplar girdi, onlar unutuldular. Geçen haftadan beri ilk kitabı okuyordum, yeni bitti. E tabi, dizinin ilk sezonunu izlemiş olduğumdan çok heyecanlanmadım okurken ama yine de güzeldi. Dizinin neredeyse kelimesi kelimesine bir uyarlama olduğunu anlamış oldum. Şimdi benim için sırada ikinci kitap var. Bu arada ben Türkçe çevirilerinden okudum, fena değildi. Lafı uzatmadan mikrofonu Irene Adler'e devrediyorum. O biraz anlatsın. Sonra ben biraz daha yazayım, sonra o yine bir şeyler eklemek ister belki. Böylelikle bu kitap söyleşisini de Facebook mesajları yardımıyla hazırlayalım. Lafı açmak için ben birkaç soru atayım ortaya.

Okuyan Kedi: Merhabalar. Hemen başlıyorum sorulara. Sen serinin ilk önce dizisini mi izlemiştin yoksa kitaplarla mı başladın? Nedir genel olarak seri hakkında fikirlerin, görüşlerin, hislerin? Herhangi bir şeyi anımsattı mı sana, diğer eski serileri mesela? Kısacası nedir senin deneyimin ve hikayen?
Irene Adler: Ben önce ilk iki sezonu izledim yani serinin ilk iki kitabi olan "Taht Oyunları" ve "Kralların Çarpışması". Seriye önce dizi olarak başladığım ve çok beğendiğim için kitaplara başlamıştım, açıkcası hedefim dizinin sonraki sezonlarını beklerken meraktan çatlamamaktı fakat inanılmaz bir şey oldu ve kitaplarının diziden bile daha iyi olduğunu keşfettim. Bu kadar iyi bir dizi için şaşırtıcı bir durum bu. O ağzımız açık kala kala izlediğimiz olayları heyecandan hızlı hızlı nefes alıp bölüm bitince "Bu kadar da olmaz" diyerek okuyorum. Seri bana genel olarak günümüz dünyasını anımsattı. Buna ne yazık ki demek istiyorum ama kitapların ya da dizinin sıradanlaşması anlamında değil. Esinlenilen yerleri ve olayları keşfetmek insanı daha da heyecanlanıyor. Mesela "Braavos Rodos mu?" derken "Yok yok acaba Venedik mi, kanallar falan..." diyorum. Eski serilerle kıyaslama/benzerlik arama konusunda da; bu kadar klasik bir fantastik öge (ejderhalar) içeren bir serinin bu kadar insanın kendini içine koyabileceği bir atmosferde yansıtılması şimdiye kadar başarılmış bir şey değil. Yüzüklerin Efendisi ile kıyası abuk buluyorum çünkü orada iyiyle kötünü, siyahla beyazın savaşı daha pastoral bir şekilde anlatılırken Buz ve Ateşin Şarkısı'nda grilerin çatışmaları genelde şehirlerde geçiyor. Ejderha Mızrağı serisine de ne yazık ki bol bol vakit ve para vermiş biri olarak o konuyu açmak bile istemiyorum aslında ama onunla da kıyaslamam istenirse; yine yollarda dağda bayırda geçen ve her karakteri fantastik olan bir seriyle bahsettiğimiz serinin tek ortak yanının "ejderhalar" olduğunu söylemekle yetineceğim.

Okuyan Kedi: Pekii, karakterlere gelecek olursak ve diziyi de göz önünde bulundurursak, bazı karakterler çok seviliyor, bazılarından ölesiye nefret ediliyor. Bir de arada kalanlar var. Bu gruplamada kimi nereye dahil edersin sen? Mesela Tyrion epey şahsına münhasır bir abimiz. Tabii ben dizide de kitaplarda da senden geriyim, sonrasında neler olacak bilmiyorum. Dizinin ilk iki sezonu üzerinden yorum yapıyorum. Ne diyordum, hah işte karakterlerin kurgulanışı nasıl sence? Serinin kurgusu karakterlerin sabit tiplemeler olmayışları üzerinden mi ilerliyor acaba? Kimsenin bir sonraki adımı kestirilemiyor, böylelikle heyecan pıt pıt artıyor mu?
Irene Adler: Aynen öyle. Karakteri sevsem mi sevmesem mi diye karar veremiyorsunuz. Zaten bunu bize ilk başta belli ediyor, serinin Prince Charming'i diyebileceğimiz Jaime Lannister'ı ablasıyla yatakta yakalıyoruz, Jaime Bran'i itiyor fakat "aşk için yaptıklarım..." diyor bunu yaparken. Kalbi pıt pıt çarpan genç kızlarımız da "adam ikiziyle birlikte, ay resmen ensest çok iğrenç" mi desek "aa resmen aşık" mı desek bilemiyoruz. Her karakterin bir kişiliği var ve bu seride gerçekten kimse kutsal ya da masum değil. Arya sadece kurtulmak için değil intikam hırsıyla da saldırıyor, Tyrion o kadar iddialı bir karaktere sahipken hayatta kalmak için koşulları zorluyor. Her bölümde başka karaktere bağlanıyorsunuz. Her karakterin kusuru var ve içlerinden kusurlarını sevdiğiniz karakter favoriniz oluyor. Karakterler çok bizden, çok insan. Ejderha kanı ve Khaleesi olan Daenerys'in bile aslında bir genç kız olduğunu, aşık olup yanlış kararlar alabileceğini görüyoruz. Benim sanırım en sevmediğim karakter Bran. Son kitaptayım ve anca gittiği yeri ve amacı gördük ve "ee, bunun için miydi" diye bozuldum açıkcası. Spoiler vermemek için anlatmayacağım ama böyle bir yolculuğun, yanlarına katılan iki Jojen'in, Hodor ve yabanıl canımız ciğerimiz ablamızın daha keyifli bir maceraya atılmasıni bekliyordum sanırım. En haysiyetli, en büyümüş karakter Jon Snow, benim de favorim kendisi. "Siyah"ları kuşanmış olmasına rağmen en beyaz karakterimiz o. Kendini tamamen diyara adamış durumda. Arada hırsları ile mücadele etmek zorunda kalsa da sadık kalıyor. Belki de çocukca bir saflıkla kendini bir amaca teslim etmiş durumda. Hem özeniyorsunuz hem de hayret ediyorsunuz. Karakterin "piç" olması ve seride piçlerin insanlar tarafından hep geri plana itilmiş insanlar olmalarına karşı dimdik ayakta duruyor. Spoiler vermemek için burada tekrar kendi lafımı kesiyorum.

Okuyan Kedi: Ben bu aralar mekan analizlerine merak sardım, edebiyatta ve sinemada. Bu açıdan neler diyebiliriz sence? Dizi özellikle bunu incelemek için eşsiz bir maden. Karakterin içinde bulunduğu mekanla özdeşleşmesini sevmiştim, özellikle Khal Drogo'nun hikayesinde. E tabi kitaplarda da her bölümde merkezdeki karakterin ve onunla beraber mekanın değiştiğini görüyoruz. Tüm bunlar senin için nasıl bir okuma deneyimi oluşturdu? Beni yer yer yordu ama bir o kadar da hızlandırdı, şimdi nereye gidip kimin hikayesini dinleyeceğim dedirtti.

Irene Adler: Kitaptaki mekan ve zaman durumu biraz sıkıntılı ve başlangıçta okumayı zorlaştırıyor çünkü aynı hikayeyi ya iki kez duyuyoruz ya da çok önemli bir anı atlayıp sonra geri dönüyoruz. Ama ya kitaplara alıştıkça bunu okumak kolaylaşıyor ya da seri ilerledikçe bu sorun azalıyor. Aslında ikisi de, önemli olayların tekrarı ilerleyen kitaplarda çok ender görülüyor bunun yerine önemli bilgiyi/olayı biz biliyoruz gibi atlayıp sonra tekrar dile getirme yöntemiyle bizi zorluyor; acaba ben bunu okudum da unuttum mu dedirtiyor. Bunda en bariz örnek Jaime Lannister' ın elinin kesilme sahnesi. Dizide şok edici bir bölüm kapanışı olan sahneyi kitapta çok farklı bir şekilde, yaşanmış bir olay/ bir anı olarak görüyoruz. Mekanlar da karakterler kadar değişken, aynı mekan farklı karakterlerin hakimiyetiyle o kadar çok değişiyor ve önem kaybediyor ki... Şimdi spoiler vermeden tam şiddetiyle açıklamam mümkün değil ama Winterfell (Kışyarı) bu açıdan dikkatle takip edilmesi gereken bir örnek. Kuzeyin kalbi olarak başlıyor hikayeye bildiğimiz gibi. Mekanlarda daha önce de söylediğim gibi çok güzel ve okumayı daha keyifli hale getiren bir nokta da kendi dünyamızdan esinlenildiğini keşfetmek. Açıkcası en merak ettiğim yer Valyria ama o konuda bir "kıyamet"ten başka bir bilgi yok. Bu da başka yerlerde, dinlerde veya efsanelerde "kurgulanmış" olan bir şehirden/ülkeden esinlenildiğini düşündürtüyor (bu konuda duyarlı arkadaşlar lütfen alınganlık yapmasın neyden bahsettiğim kesin değil sonuçta, nerden esinlendiğini ancak yazar kesin olarak bilebilir) Kings Landing de tam bir başkent. Bizdeki anlamıyla değil yani, Ankara gibi değil, İstanbul gibi bir başkent. Aslında gitmemiş olsam da New York'tan esinlenilen noktaları olduğunu düşünüyorum, bir başkent olduğu halde "evsiz" insanlara sahip olmasıyla mesela. Zenginliğin içindeki fakirlik, pis kokular, aç insanlar... Hem yaşamak isteyeceğiniz hem karmaşasından kaçmak zorunda hissedeceğiniz bir başkent kısacası. Stannis ile mekanları bağdaştırmak istiyorum çünkü Stannis kitap boyunca hep karakteri gibi soğuk ve kasvetli yerlere gidiyor, ya da Stannis'in gittiği yerler zihnimizde birbirine benziyor. Daha önceden tanıdığımız mekanları bile daha keyifsiz bir yere getirmeyi başarıyor Stannis Baratheon, first of his name. (Bu yazdığım Stannis gezdikçe anlaşılacak, şimdi nerelere gideceğini yazmayacağım tabi ki) Özgür şehirler ise tam bir muamma. Onları anlamak için sanırım biraz tarihle ve eski şehirlerle ilgili olmak gerek. Ama Orta Doğu'daki zamanında medeniyetlere ev sahipliği yapmış eski şehirlerden esinlenildiğini düşünüyorum, Mereen'li kısımları okumuş olanlar dediğimi anlayacaktır. Ayrıca Qath'da dendiği gibi, bahsedilen şehirler hep çok eski şehirler, batıdiyardan daha eski, buradan da doğu (bizim dünyamızdaki doğu) olduğunu anlayabiliriz. Ayrıca baharat ticareti vesaire... Aslında dünyamızdan daha az çirkinmiş şimdi fark ettim, en azından sadece batıdiyar hüküm altında, özgür şehirlerde zenginlik kendi içlerinde kalıyor. Böyle giderse ben spoilera koşacağım o yüzden bu soruya cevabımı burada bitiriyorum, aslında her mekan, her karakter her ayrıntı çok güzel ve değerli, düşündükçe keyif veriyor ama bunlar ilk aklıma gelenler.

Okuyan Kedi: O zaman son bir soruyla bu yazıyı noktalayalım, zaten epey uzun oldu. Ama okuyanlar bu seri hakkındaki yazımızı sever, "Bize biraz daha bu seriden bahsedin" derlerse devamını yazarız. Sence bu kitap serisini, diziyi kimler sevebilir, kimlerin pek hoşuna gitmeyebilir?

Irene Adler: Bence bu seriyi "ay aman orta çağ, kaleler falan, istemez" diyen insanlar bile sevebilir. Nereden mi biliyorum, kendimden biliyorum, kitaplarda sorun yok ama günümüzde (ya da gelecekte) geçen dizileri tercih ediyorum. "İyi de o bizim dünyamız değil dolayısıyla orta çağ değil" diyenler de olacaktır ama benim anlatmak istediğim anlaşıldı diye düşünüyorum. O kadar alakasız zevklere sahip insanların ortak noktası oldu ki bu dizi, "kim sevmez?" Sorusuna verilebilecek cevabı bulamıyorum ama HBO'nun tarzından hoşlanmayan seyirciler rahatsız olup izlemeyi bırakabilir (özellikle ilk sezonda bol bol cinsellik var, bazen rahatsız edici düzeyde olabiliyor)

7 yorum:

  1. Söyleyişiniz çok güzel olmuş, Irene Adler'ın mekanlarla ilgili tespiti neden olmasın dedirttiriyor. Hiç tahmin etmediğim kişilerin Game of Thrones'u izlediğini öğrenmek hem şaşırtıcı hem de ne kadar başarılı olduğu kanıtlıyor bana göre.
    Söyleyişilerin devamını dört gözle bekliyorum ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ilk uc kitabi cok severek okumustum, fakat 4. ve 5. kitaplar bayagi sikmaya basladi. Atlaya ziplaya bitiriyorum artik. Onu da ilk uc kitabi okuduktan sonra sirf ayip olmasin diye okumak zorunda hissettigim icin okuyorum.
      Emine

      Sil
    2. Garip Adam da bir altınızda aynı yorumu yapmış. Bu serinin de sıkıntısı bu galiba. Atlaya zıplaya okunuyor galiba çünkü bir yandan da merak ediyr insan hele ilk üç kitabı okuyup, emek harcamışsa. Irene Adler duymasın bu yorumları, döver bizi (:

      Sil
    3. Çok teşekkürler, ilk söyleşi deneyimimizdi, beğenmene sevindim. Yeni bir söyleşi az önce yayınlandı, ona da bakarsın artık (:

      Sil
  2. İlk 3 kitabı güzel de gerisi yalan ya. Bitmek bilmiyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Irene Adler burada olsa da yorum yapsa ama o olmadığına göre ben bir şeylar yazayım (: Birçok sitede, blogda sizin gibi düşünüyor insanlar anladığım kadarıyla. Açıkçası ben ikinci kitaptayım ve şimdiden yoruldum. Bitmek bilmemesi konusunda kesinlikle katılıyorum.

      Sil
  3. Böyle bu isimle yazabiliom dmi öyle görünüo dmi dmi??? ya ben de aynen takildim bi ara, ben kiliclarin firtinasinda bi öfledim pöfledim cogu kisi onu daha cok sevip kargalarin ziyafetini skici bulmus mesela, bence kargalarin ziyafeti okumasi inanilmaz keyifli bir kitapti cünkü genel olarak o dünyanin politikalarindan, kim ne olacak krallar napiyor kim mesru kim degil kim degerli kimi harcayarak bi yerlere gelebiliriz tadinda bir kitapti. "serceparmaktan bir manyaklik cikacak haci" diyenlerinizin, ciksin diye bekleyenlerinizin heyecanlarini kaybetmeden okumasi gerek bence. en basit örnek bu, hayatta kalmayi basaran bütün karakterlerin nasil hircinlastigini görüyoruz ilerleyen kitaplarda
    bi de söyle bir durum var, bir kisinin hikayesini bazen o kadar uzun süre duymuyoruz ki... aklimizdan cikiyor o kisinin varligi. o biraz okuma istegini kiriyor, o kisiyi uzun uzun okuyup bir anda bambaska bir hikayeye dalmak zorundasiniz.
    okudum bititrcem diye de düsünmemek gerek bu kitaplarda, ben ikinci sezon bitince okumaya basladim kitaplari, ücüncü sezon biterken ücüncü kitabi okumus bitirmistim (kisim 1 var 3. sezonda, cok fazla olay oldugu icin 3. kitapta iki sezonda cekiliyor.) arada baska kitaplar okudum, hatta bazen kitabin ortasinda birakip iki gün baska kitap okuyup bitirip döndügüm oldu. 11/22/63ü okudum mesela uzun da sürdü stephen king cok güzel baslayip igrenc devam ettirdigi (ve bitirmek zorunda hissettigim) icin.
    cok uzattim ya. uzun lafin kisasi, skildiysaniz birakin, sonra döner okursunuz, hikayeden kopmaniza imkan yok cünkü okurken kafanizda canlaniyorsa olaylar (ben her okudugum kitabin kafamda o anda filmini cekerim ki bunda olay daha da kolay, karakterlerin ve mekanlarin cogunu diziden canlandirabiliyoruz baska tip atamamiza gerek kalmiyor kafada) nasil diziyi unutmuyorsaniz kitabi hic mi hic unutmuyorsunuz.
    bu dev uzun yorumun sonunda hepnizi öpüyorum, sevgiyle kalin sevgili okuyan kedi ve onu okuyanlar :)

    YanıtlaSil