23 Ağustos 2012 Perşembe

O kırmızı ciltli kitaplar: Sosyal Yayınlar, Dünya Klasikleri serisi

Bir önceki yazıda bahsettiğim o seri üzerine bir yazı bu. Başlı başına ayrı bir blog yazısını kesinlikle hak ediyordu. Bir önceki yazıyı da okuyun tabii ama şöyle dedim bu seri için orada, ben ortaokul ve lise yıllarımı bu seri üzerinden hatırlıyorum. Şöyle, Şçedrin'den Büyüklere Masalları'ı okuduğum sıra şu çocuktan hoşlanıyordum, Gogol'un Ölü Canlar'ını okuduktan bir hafta sonra Ankara gezisi olmuştu vb. Bu kitapların esas sahibi babam. Evlenirken çeyiz olarak getirmiş. Başka da bir şeyi yokmuş anladığım kadarıyla zaten (: Ancak babamlar üç kardeş, bana kalırsa tüm seri bizde değil, kardeşler arasında pay yapılmış. Çünkü yazarlara bakıldığında ne bir milli edebiyatlar bazında bir oran ne de tutarlılık var. Üç Rus, Beş Fransız diye gidiyor eserler. İnternette arattım, pek bir şey bulamadım. Belki sizlerin evinde de vardır, siz beni aydınlatırsınız.

1980'lerde basılmış bu seri. E artık üzerinden otuz yıl geçtiğinden, ciltler çok eskimiş. Kapağı açmanızla beraber sayfaların ciltten ayrılması bir oluyor. Geçen yaz böyle yaşlı kitapları onarmanın yolunu göstermiştim şurada. Bu serinin de elden geçirilmesi şart. 

Fotoğraf makinemi İstanbul'da bıraktım, telefonla ancak bu kadar çekiliyor ancak ciltlerin rengi çok güzel bir kırmızı-bordo. Yazılar da altın yaldızlı. 

Peki bu seride hangi kitaplar var, ya da bizim evde hangileri var?

Büyüklere Masallar- Saltıkov Şçedrin
Goriot Baba- Honore de Balzac
Don Kişot- Miguel de Cervantes
Ölü Canlar- Nikolay Gogol
Parma Manastırı- Stendhal
Vadim O Kadar Yeşildi Ki- Richard Llewellyn
Toplu Eserler- Anton Çehov
Babalar ve Oğullar- Turgenyev
Durgun Don- Mihail Şolohov
Kırmızı ve Siyah- Stendhal
Diriliş- Lev Tolstoy
Suç ve Ceza- Fyodor Dostoyevski
Jean-Christophe- Romain Rolland

Her bir eserin en az iki, çoğunun da dört cilt olduğu düşünülürse, kitaplıkta en az iki raf kaplıyorlar. İyi ki de kaplıyorlar. Şimdi düşündüm de, benim bu kitaplara ilişkin anlarım epey eskilere gidiyor, taa Durgun Don'a "aaa don, ihihihi" diye güldüğüm yaşlara. Bu seri olmasa da eminim çoğu evde buna benze klasikler serileri vardır. Fotoğraflarını yollarsanız, seve seve blogda yer verebilirim.

Tekrar ortaya çıktıklarına, aklıma düştüklerine göre, ben bir kez daha Parma Manastırı' okuyayım en iyisi. 

"15 Mayıs 1796'da, general Bonaparte, Lodi köprüsünden geçen o genç ordunun başında, Milano'ya girdi ve yüzlerce yıl sonra, Sezar ile İskender'e bir halef çıktığını dünyaya öğretti." (s.33)

Sevgiler.

2 yorum:

  1. ama ama bunlar inanılmaz, harika, muhteşem ötesi...

    YanıtlaSil
  2. https://imageshack.com/i/plwhW753j

    Sanırım sende Martin Eden ve Oblomov eksik. Bizdekiler de bu kadar. Tesadüfe bak ki, bizimkiler de babamın çeyizi^^

    YanıtlaSil