Merhaba herkese.
Bugünkü kitap röportajımızın kahramanı, ailemizin hayvanlarının veterineri Liz.
Elbette ona kendini tanıttıracağım ancak öncesinde ben biraz ondan bahsetmek
istiyorum.
Liz 32 yaşında.
Biz onu 13 sene önce ailenin ikinci çocuğu Siyam kedimizi sahiplenince tanıdık.
Liz o zamanlar 19 yaşında, genç bir veteriner adayı, bizim gittiğimiz
veterinerin asistanıydı. Sonra büyüdü, aynı klinikte veteriner oldu, bizimse
arkadaşımız. O aynı zamanda iyi bir okur. Sizlere de ilham kaynağı olacağını
düşündüğüm kimi değişik alışkanlıkları var kitaplara dair. Bir de evinde epey
güzel bir kitap odası var. Bu konuyu da masaya yatıralım bence. Lafı daha da
uzatmadan, ve karşınızda Liz.
Okuyan Kedi:
Merhaba Liz. Nasılsın?
Liz: İyiyim
tatlım, sen nasılsın? Haha böyle de amma komik oldu.
OK: Evet biraz
öyle ama birkaç sorudan sonra alışırsın. Daha önce hep öyle oldu. İyiyim ben de
sağol. Bu arada şeftalili muhallebi çok güzel olmuş, bu içecek de öyle. Ne var
bunun içinde? Meyve suyu gibi bir şey sanki.
Liz: Afiyet olsun.
Muhallebinin içinde şeftali ve sakız var. İçtiğinse meyve suyu değil, soğuk
şerbet. İçinde de limon, karanfil ve kara dut var. Anneannemden kalma bir
tarif. Herkes beğeniyor.
OK: Epey ilginç
tatlar ama bir araya gelince çok güzel olmuş. Bugün buraya gelmemin tek sebebi
bu röportaj olmasa da onu da aradan çıkaralım bence. Esasında sadece seni
ziyaret etmek istedim bir de haftalardır anlattığın çiçek bahçeni ve minik Raşel'i görmekti
amacım. Ama dediğin kadar varmış, mükemmel olmuş bu çicekler! Raşel de çok komik.
Liz: Teşekkürler,
epey uğraştım bahçeyler. Gittiğim her yerden minik saksılarda beğendiklerimi aldım,
toprağa aktarılabilenleri bahçeye diktim, daha minik olanlar saksılarda
kaldılar. Bu çiçekler için hırsızlık bile yaptığım oldu, eğer komşu bahçelerin
çiçeklerinden minik bir dal almayı hırsızlık sayıyorsak.
OK: Sonunda böyle
bir bahçem olacaksa ben de yapardım sanırım o hırsızlığı. Peki zorlukları var
mı bahçe bakımının? Bir de senin köpeğin Domdom pek uslu sayılmaz. Kediler
desen, bizim evden deneyimlediğim kadarıyla her türlü bitkiyi kemirip kumları
eşelemekte birebirler.
Liz: Evet
esasında epey zorlandık başlarda. Domdom toprağa yatıp yuvarlanmayı sever.
Kedilerimiz Tostos ve Mırmiç de sürekli birbirlerini kovaladıklarından, her
yeri talan ediyorlar ancak birkaç uyarıdan sonra akıllandılar sanırım. Şimdi
oraya pek uğramıyorlar. Hayvanlar sandığımızdan çok daha akıllılar.
OK: İyi bari.
Çiçek bahçen, Domdom, Tostos ve Mırmiç bir yana, sen bir de dünyanın en nonik
bebeğine sahipsin. Raşel’in keyfi nasıl bu aralar?
Liz: Haha
teşekkürler. Raşel büyüyor. 2 yaşına girdi geçen ay. Saçları uzadı, artık kimse
onu erkek bebek sanmıyor. Bu yüzden çok seviniyorum, hep de pembe giydiriyorum.
Hatta geçenlerde bir arkadaşım hediye olarak bir elbise getirmiş Raşel’e. Bir
çilek kostümü. Ama öyle detaylı hazırlanmış ki, bebeğin vücudu çilek şeklinde,
kafasına da yeşil kumaştan çileğin sapını dikmişler şapka olarak. Giydirdik,
bütün gün de evde minik bir çilek oradan oraya yuvarlandı. Saatlerce güldük.
Onun haricinde bildiğin gibi pek huysuz bir bebek değil. Ben de yakında kliniğe
geri döneceğim zaten.
OK: Raşel’in
doğumuyla ara vermiştin, kesin özlemişsindir o curcunayı.
Liz: Özlemez
miyim? Evdeki kediyle köpekle avunuyorum iki yıldır.
OK: Peki. Benim
aklımda sana sorular soracağım üç konu var. Birincisi okuma alışkanlığın,
ikincisi evinizdeki kitap odası ve son olarak da Raşel ve kitaplar. İstersen
birincisiyle başlayalım.
Liz: Tamam,
başlayalım.
OK: Senin iyi bir
okuyucu olduğunu, hatta klinikte öğle molalarında, gece nöbetlerinde kısacası
her boş vakitte eline bir kitap aldığın bilinir. Diyebilir miyiz ki, kitap
okumak senin için bir zevk olmanın yanısıra aynı zamanda dinlendirici özelliğe
de sahip?
Liz: Öyle
diyebiliriz bence. Ama şunu da eklemek lazım, farklı durumlar için farklı
kitaplar seçiyorum. Mesela diyelim yoğun bir klinik gününün ortasında birazcık
ara vermişim ve bir şeyler atıştırmak üzereyim, kalkıp da elime zor okunan bir
kitap, mesela bir Rus klasiği almıyorum. O an kafamı çok da meşgul etmeycek,
kolay okunan bir şeyler seçiyorum. Mesela senin de elinde gördüm geçenlerde,
Harry Potter serisi bu gibi durumlar için son derece uygun. Ya da Agatha
Christie kitapları, belki Sherlock Holmes. Hal böyle olunca da o an elimde olan
kitap beni ne sıkıyor ne de yoruyor.
OK: Çok mantıklı
esasında. Peki biraz gerilere dönecek olursak, okuma alışkanlığını edinmende
etkili olan şeyler nelerdi? Bir aile üyesi mi, yoksa çok sevdiğin bir kitap
serisi mi? Ya da başka herhangi bir şey...
Liz: Aileme
bakacak olursam küçüklüğümde herkes çok yoğun çalışıyordu ve akşam eve
geldiklerinde sadece yemek yiyip benimle biraz ilgilenmeye vakitleri oluyordu.
Bu yüzden onların çok sıkı okurlar olduklarını söyleyemem. Ancak bildiğin gibi ben
Londra’da doğdum ve yerel kütüphaneler açısından epey şanslıydım. Okul
çıkışlarında, haftasonlarında hep bu kütüphanelere giderdim. Ödev yapar, kitap
okurdum. Kitaplardan çok, okuma ve çalışma mekanı olarak kütüphanelerin beni
etkilediğini söyleyebilirim.
OK: Epey şanslı
bir çocukmuşsun sen o zaman. Peki bu aralar neler okuyorsun? Ne zaman
okuyorsun?
Liz: Bildiğin
gibi Raşel doğduğundan beri evdeyim. Hamilelik süresince de çok yoğun
çalışmadım. Yani iki buçuk yıla yakın süredir kendime ve aileme vakit
ayırabiliyorum. Ancak senin ve bu röportajı okuyacak olanların da tahmin
edebileceği üzere, yeni doğmuş bir bebekle ilgilenmek, evi buna göre ayarlamak
tam zamanlı bir işte çalışmaktan pek de farklı değil her ne kadar eşim Danyel
bana çok yardımcı olmuş olsa da. Hamileliğim boyunca her anne adayı gibi ben de
bebek bakımı ve gelişimine dair kitaplar okudum. Epey faydalı olduklarını da
söyleyebilirim. Doğumdan sonra ise Raşel’i uyuttuktan ve ev işlerini
hallettikten sonra okumaya vaktim oldu, bir de geceleri uyumadan önce. Son
dönem Fransız kısa öykücülerini epey severek takip ediyorum. Bir de Sabahattin
Ali elbette. Okumadığım kitabı kalmadı diyebilirim. Son 10 senedir, senin de
bildiğin gibi bir yazar seçip onun tüm eserlerini okuyorum. Yorucu ve zaman
zaman sıkıcı da olsa, böylesine bir okuma biçimi hoşuma gidiyor.
OK: Evet bunu
biliyorum. Esasında biraz da bundan bahsetmek istiyorum. Hatırladığım kadarıyla
öncelikle bir yazar seçiyorsun, sonra bu yazarın bir biyografisini okuyorsun.
Sonra eserleri okunuyor en son yine bir biyografisini daha okuyorsun. Çok
enteresan.
Liz: Evet
duyanlar biraz garipsiyor ancak ben epey hoşnutum bu durumdan. İlk önce
biyografiyi okumak bana yazarı tanıtıyor, eserlerinden bihaber şekilde. Sonra
eserlerini okuyorum, bu okumalar esnasında biyografiden aklımda kalanlar oluyor
ve paralel bir okuma yapıyorum. Eserler bittikten sonra ise bir biyografi daha
okuyorum, o zaman tüm taşlar yerine oturmuş gibi hissediyorum. Tabii bir
yazarın tüm eserlerini okumak epey zorlu bir iş. Ben de bu taktiği her yazara
uygulayamıyorum, çok sayıda eser vermiş yazarlar için de aklımda bir sayı
belirliyorum, mesela diyorum ki ben şu yazarın beş kitabını okuyacağım. Aynı
şekilde epey keyifli oluyor, denemek isteyenlere kesinlikle öneririm.
OK: Peki bu okuma
yöntemini bugüne kadar hangi yazarlarla denedin?
Liz: Hepsini hatırlamıyorum şimdi ama son birkaç senedekiler aklıma geliyor. Salinger ile
denedim bu yöntemi, Milan Kundera var bir de. Çehov’un çok fazla öyküsünü okudum, ama
tamamladığımı söyleyemem. Sevgi Soysal, Tezer Özlü’nün yazdığı her şeyi okudum.
Çeşitli bilimkurgu ve fantastik edebiyat serilerini de tamamladım. Aklıma
gelmedi başka... Biraz daha düşüneyim... Ay aklıma gelmedi. Bu aralar da Latin Amerika
Edebiyatı epey ilgimi çekiyor. Bir yazar seçip başlarım belki.
OK: Cortazar iyi
olabilir. Peki biraz da kitap odanızdan bahsedelim. Bahçe içinde pek sevimli
bir evin var. Bahsi geçen çiçek bahçene bakan, büyük pencereli bu kitap odası
fikri nasıl çıktı? Neler yaptınız?
Liz: Eşim de en
az benim kadar kitap düşkünü. Onun biraz da işi bu olduğundan dolayı (kendisi
akademisyen) birkaç sene önce artık evimizde kitaplar her yeri ele geçirmişti,
hiçbir yere sığdıramıyorduk. Hal böyle olunca zaten boş duran bir odamızı
kitap odası yapmaya karar verdik. Önce duvar kağıtlarını yeniledik, pastel
tonlarda boyuna çizgili bir tane seçtik. Sonra yerden tavana kadar krem rengi
klasik kitaplıklarla kapladık iki duvarı. Bir tane çalışma masası, bir ikili
bir tane de tekli pofuduk açık sarı koltuk koyduk. Böylece kitap odamız
tamamlanmış oldu. Büyük pencerelerin içlerine de oturma yerleri yaptırdık,
artık kitabını alan bu odaya geliyor.
OK: Evet, çok
güzel olmuş. Peki Raşel’in kitaplarla arası nasıl? Daha çok küçük ama sizi
kitap okurken görünce nasıl tepki veriyor?
Liz: Epey meraklı
aslında Raşel. Bu yüzden ona da yaşına uygun minik kitaplar alıyoruz, zaten
boyama yapmaya da bayılıyor. Biz kitap okurken uykusu varsa yanımıza kıvrılıp
uyuyor. Eğer enerjikse o da kendi oyuncaklarını alıp yanımızda oyun oynuyor
zaten bir süre sonra da uyuyakalıyor. Raşel’i uyuturken, doğduğundan beri bir
şeyler okuyoruz. Elbette her şeyi anladığını söyleyemeyiz ama bu okumaların
onda alışkanlık olarak kalacağını düşünüyoruz.
OK: Çok iyi bir
fikir aslında. Bu röportaj için de çok teşekkür ederim. Eminim keyifle
okunacaktır.
Liz: Umarım.
Herkese selamlar.